Öğrencilik hayatımdan beri sınavlara kütüphane gibi sessiz sakin bir ortamda çalışamamışımdır. Tabi ki de bu durum üniversite de devamlılığını korumuştu.
Saçlarımı yukarıdan dağınık topuz yapmış,sol elimle masaya vurarak ritim tuttururken sağ elimdeki kalemle kitaba değişik şekiller çizerken okuduğumu anlamaya çalışıyor,daha sonra o konu hakkında test çözmeye çalışıyordum.
Çalışıyordum çünkü,bir haftadır günde girdiğim her üç sınav sonucu bugün vereceğim son sınavlara artık beynim yetmiyordu. Önümdeki testleri çözebilmek için ayriyeten çaba sarf etmem gerekiyordu. Üstelik son bir haftadır, ne Barış'ı ne Büşra'yı ne Arda'yı ne Pelin'i ne de diğerlerini görebiliyordum. Barış'ın bu aralar işleri çok yoğundu,çok fazla davası vardı ki olmasa bile mesleği gereği işleri çok zor ve ağırdı. Büşra bir yandan kendi okuluna adapte olmaya çalışırken diğer yandan yaşadığı olayın davası ile uğraşıyordu,Acar'ın ise dava konusunda bizzat Büşra ile özel ilgilendiğini biliyordum ancak dava ile ilgili başka bildiğim bir bilgi yoktu ki zaten Büşra da bu durumdan asla bahsetmek istemiyordu.
Arda bize göre daha rahattı ama onun da kendi tabiriyle yönetmesi gereken bir şirket vardı. Pelin ile Çiçek de kafede çalışmaya devam ediyorlardı ki zaten kafe bile o kadar kalabalık oluyordu ki istediğimiz gibi kafa dinlemeye kafeye gidemiyorduk. En azından kafenin işleri iyiydi,bizde bardağın dolu tarafından bakıyorduk.Testteki sonuncu saçma soruyu da çözdükten sonra alnımı test kitabına koyarken büyük bir nefes vermiştim. Gözlerim kapalı bir müddet dinlendikten sonra gözlerimi tekrar açarak çözdüğüm soruları kontrol etmeye başladım. En sevdiğim kısım buydu çünkü doğru yanlışları hangi renk kalemle işaretleyeceğimi seçecek olmak test çözmenin en zevkli kısmıydı. Masanın üzerinde ki kalın uçlu su yeşili kalemi alarak işaretlemeleri yapmaya başladım.
Tahmin ettiğim gibi yirmi dört sorudan son iki sorum yanlıştı. Testi çözerken son ikisine kendimi verememiştim ki aynı zaman da son soruyu zaten anlamamıştım. Daha fazla aklımı bulandırmanın bir anlamı olduğunu düşünmeyerek sandalyeden adeta sürüklenerek kalkarak kendimi yan tarafımdaki yatağıma attım.
Başım hafiften ağrıyor,aynı zamanda regl ağrısından da kıvranıyordum. Benim gibi, Regl zamanı,her zaman sınav haftasına denk gelen kızlar burada mıydı? Evet,o kızlardan biri de bendim.
Yan bir şekilde cenin pozisyonunda ellerim karnımı sarmış bir şekilde yatarken kapım çaldı. Lalin benim kapımı çalmazdı ki. Annemin de evde olmadığını bilecek kadar bu evin üyesiydim. Ben bunları düşünürken kapı bir kere daha çaldı. Kaşlarım çatıldı. "Gir." Diye seslendim,yapılması gerekeni yaparak.
Kapının açılmasıyla görüş açıma önce ayçiçeklerinden yapılmış bir buket girdi. Ardından Barış yüzünden buketi çekerek bana gamzeleriyle gülümseyince,ağrılarımı unutarak bende ona otuz iki dişimi göstererek güldüm ve yataktan zor da olsa kalkarak gidip boynuna atladım.
Kokusunu içime çektim,gözlerim doldu. Saçlarını sevdim,buket görüş açıma girdi gözlerim daha çok doldu. Burnumu çekmemle Barış benden ayrılmaya çalışınca kemiklerini kırmak ister gibi ona daha sıkı sarıldım ve "Seni çok özledim." Dedim. Sesimdeki özlemde dediğimi doğrular türdendi.
Barış saçlarımı tarar gibi yukarıdan aşağıya severken "Bende seni çok özledim güzelim benim." Dedi ve o da benim gibi kokumu içine çekti. Kafamı biraz daha sol tarafa yatırırken Barış yüzünü iyice boynuma gömdü ve sanırım ki yeni çıkmaya başlayan sakalları huylanmama ve bu huylanma da kısık sesle kıkırdamama sebep oldu. Barış,gülmeme sevinecek ve hoşuna gitmiş olacak ki boynumdaki yüzünü daha sık hareket ettirmesiyle benim de kısık sesli gülüşlerim kahkahaya dönüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BEKLENMEDİK ANDA"
Ficção AdolescenteAilesin dağılmasıyla zamanında yanlış kararlar alan Larin bunun üzerine arkadaşlarından duyduğu haber ile yıkılır. Hiç beklemediği anda karşısına çıkan Barış'ın,hayalinin peşinden koşarken başka bir yerde görüp onu hayatına dahil edeceğini nerden...