•14

1.3K 129 18
                                    


Son mesajlarıma Rüzgar görüldü attığında dikkat çekmemek için bende telefonumu bırakmamıştım.

Biliyordum beni aramayacaktı, ona güveniyordum. Ama ister istemez sınıftaki kızları dikkatle inceleyecekti. Bu yüzden ultra dikkatli olmam gerekiyordu.

Zilin çalmasıyla Süeda'yı çok boşladığımı fark edince çardaktan kalkarak okula ilerlemeye başladım. Merdivenlerden çıkarken o bana çarpan hayvanı görmemle kafamı sinirle yana çevirdim. Önümde durduğunda kafamı kaldırdım. "Ne var, özür dilemeye geldin herhalde" dedim. Ama o pişkin pişkin sırıtıyordu. "Aslında sen benden özür dilersin diye düşünmüştüm, sonuçta herkesin içinde bana hakaret ettin" dediğinde sen ciddi misin dercesine bakıyordum. Bu çocuk kendini ne zannediyordu?

"Hayvan gibi bana çarpıp bir de mal mal güldün sana madalya falan mı vermemi bekliyordun, sen kimsin kendini ne zannediyorsun " dediğimde yüzünde yine o iğrenç sırıtması belirdi. Allah'ım lütfen dünyada yalnızca Rüzgar gülebilir miydi?

Elini uzatıp "Merhaba ben okulunuzun yeni öğrencisi ve okul müdürünün oğluyum " dediğinde sinirle güldüm. Bunun götünün neden arşa değdiği şimdi belli olmuştu. Böylelerini bir kaşık suda boğabiliyor muyduk?

Bir adım ona yaklaşarak "aaa öyle mi ben bilmiyordum çok özür dilerim tamamen benim hatamdı" dediğimde yüzünde piç bir sırıtış belirdiğinde bir iki saniye bekledikten sonra tek kaşımı kaldırarak sinirle ekledim. "Böyle dememi bekliyorsan daha çok beklersin. Kimin oğlu olduğun umrumda değil. Kendi bokunda boğulabilirsin " diyerek yanından omzuna çarparak geçtim. Solan gülüşü keyfimi yerine getirmişti.

Süeda'yı görmemle hızla yanına gittim. "Kızım sen az önce müdürün oğlunun omzuna çarparak mı gittin" diye sorduğunda sinirle "ya kimin oğluysa oğlu sokarım müdürün oğluna" dediğimde güldü. "Kim kızdırdı benim küçük eniştemi " diye sorduğunda "sorma sonra anlatırım" dedim. Aklıma gelen fikirle gülümsedim.

"Südoooş" diyerek koluna girdim. Südoş dememden nefret ediyordu. Ee haliyle haklıydı. Südoş neydi be götoş gibiydi. Sinirle koluma vurarak "ne var" dediğinde sırıttım. "Akşam bizde kalsana hem bayadır gelmiyorsun" dedikten sonra oldukça sevimli bakmaya çalışıyordum. Kafamı eliyle ittirerek "şöyle bakmaya devam edersen kesinlikle gelmicem " dediğinde kahkaha attım. "Anamgile bir sorayım gelirim" dediğinde "tamam minnoşum hadi ben kaçar " diyerek yanından gittim.

Son ders zilinin çalmasıyla hızla çantamı topladım. Akşam Süeda geleceği için bir sürü abur cubur alacaktım. O da üstünü falan değiştirip gelirdi. Yunus yanımda yürürken "Yunuscum sen de geliyor musun annem" diye sorduğumda yüzünü asarak bağırdı. "Tüm gece boyu beni unutup  film izleyip başrollerin ne kadar yakışıklı olduğundan bahsedin diye mi geleyim? Iıı hayır hiç sanmıyorum " dediğinde hemen "pis nankör ne zaman seni unuttuk" dediğimde tek kaşını kaldırdı.

Tamam haklıydı biraz ama bu önemli değildi. "Of Yunus seninle uğraşamayacağım" deyip hızla arkamı döndüğümde bir bedene çarpmamla belimde elini hissetmem bir oldu. Tanıdık koku burnuma dolunca gözlerimi kapadım. Rüzgar beni şuan belimden tutuyordu. Vicdansızın oğlu çok güzel kokuyordu.

Yunus yanımızda boğazını temizleyince hemen Rüzgar'dan ayrıldım. Rüzgar'ın yüzünü buruşturduğunu gördüğümde ilk kişisel algılamıştım. Ama sonra çocuğun elinin kesik olduğu aklıma gelince panikle eline baktım. Elini 1 hafta hiç kullanmaması gerekiyordu. Çocuk acı çekiyordu ben gelmiş burda ne düşünüyordum.

Sargıda hafif kırmızı renk görmemle panikle yüzümü Rüzgar'a çevirdim. Boş bakışlarla o da bana bakıyordu. "Rüzgar elin" dediğimde eline baktı. Sonra "önemli değil" dediğinde sinirle "tabiki önemli aptal" diyerek kesik olmayan elinden tutup revire doğru yürümeye başladım.

"Paşamın eli kanıyor gelmiş önemli değil diyor " sonra birden durup arkamı döndüm. "Rüzgar sen aptal mısın?" Dediğimde hafif sırıtır gibi oldu. Cevap vermeyince önüme dönüp hızlı hızlı yürümeye başladım.

Revire geldiğimizde hemşirenin sargıyı açmasıyla bakışlarımı Rüzgar'ın bakmaya doyamadığım yüzüne çevirdim. Acı çektiği belli oluyordu. Nefes vererek sargıya baktığımda içim çok kötü olmuştu. Eli çok kötü haldeydi.

En sonunda hemşirenin işi bittiğinde teşekkür edip revirden çıktık. Az önce yaptıklarım daha şimdi aklımda canlanıyordu. Ben az önce Rüzgar'ın elini tutmuştum. Ben. Tutmuştum.

Utançla kafamı eğdim. Hep böyle oluyordu. Sinirle ne yaptığımı bilmiyor sinirim geçince olayın ciddiyetini anlıyordum.

Rüzgar gülerek "hayır az önce Rüzgar aptal mısın diyordun şimdi süt dökmüş kediye döndün" dedi. Sesimin titrememesine özen göstererek "hala aptal olduğunu düşünüyorum " dediğimde sırıtarak kafasını salladı. Konuşmayınca "Rüzgar biraz olsun kendini düşünebilir misin artık" dedim.

"Düşünüyorum zaten" dediğinde alayla güldüm "aynen düşündüğün için elin bu halde" dedim. Şuan hem suçlu hem güçlü değil miydim. Yani bilinmeyen de bendim. Çocuk benim yüzümden elini vurmuştu ama ben yüzsüp gibi  gelip burda hesap soruyordum.

"Seninle bunu tartışmayacağım, teşekkürler ama" dediğinde "önemli değil" dedim. Sonra saate bakıp "Rüzgar" diye bağırdığımda hazırlıklı olmadığı için yerinde sıçradı. "Senin yüzünden eve geç kaldım ve Süeda şuan onu ektiğimi düşünüyor ve beni gebertecek" deyip koşmaya başladım.

Sonra Rüzgar'ı arkada yaralı bıraktığım aklıma gelince geriye dönüp yanına gittim. "Seni de tek bıraktım ama eve gidebilirsin di mi" diye sorduğumda gülerek "sen gerçekten kafayı yemişsin" dediğinde bunu evet olarak anladım. Ve koşmaya başladım.

Süeda'nın ekilmekten ne denli nefret ettiğini bilsen sen de kafayı yerdin Rüzgar aşkım ama bunu daha sonra da konuşabiliriz. Tabi Süeda beni öldürmezse.

ESEN |YARI TEXTİNG|*Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin