İyi akşamlar herkese, güzel ve şaşırtıcı bir bölüm olduğunu düşünüyorum, umarım sizlerde beğenirsiniz.
Hepinizi kocaman öpüyorum!
Bu bölümün ithafı “handekeremzeynep” gidiyor.
Keyifli Okumalar!
“Söyle hadi!” diyor Zeynep ben arabayı park ederken
“Neyi söyleyeyim bebeğim?”
“Seni kimin aradığını Kerem? Fark etmedim sanma, telefonla konuştuktan sonra yüzün düştü, şimdi de Peri kim aradı deyince kaldın böyle bir, kimdi arayan?” diyor Zeynep söyleyeceğim şeyden korkarcasına
“Oyunumuzun yavaş yavaş sonuna geliyoruz.” Diyorum Akselin kucağındaki Peri’ye bakarak
“Ne? Ne demek bu?”
“Şu demek; arayan kişi Defneydi, çok yakında onu bizden alacağını söylüyor.” Diyorum olabildiğince soğuk konuşarak. Onun adını söylemek bile midemi bulandırıyor!
“Ne? Nasıl ya? Kerem buradalar mı? Başka ne dediler? Şimdi ne yapacağız peki?”
“Korkma güzelim.” Diyorum aklıma gelen fikirle “Bu oyunu biter, yeni oyun başlar..”
***
-Zeynep-
“Ne oyunu? Ne demek oluyor bu Kerem?” diyorum ürkek bir sesle Kerem’e bakarken, herşey güzel giderken nasıl bir anda her şey tepetaklak olabiliyor? Bu kadar mı kısa mı sürer en mutlu anlar? Yoksa bizler o mutlu anlara uzaktan bakmaya mahkum olanlardan mıyız?!
“Korkulacak bir şey yok, önce onlar hata yapmalı ki biz devreye girelim.”
Kafamı sallayıp derin bir nefes alıyorum, ne demeliyim o an bilmiyorum, ama sadece aklımdan geçenleri söylüyorum..
“Her zaman yanındayım.”
En azından bu birçok söze, cümleye bedel olacaktır.
***
“Mekân gerçekten güzelmiş.” Diyorum oturduğum sandalyeden otantik, yılbaşına özel süslemeler ve kırmızının hâkim olduğu, eski taşlarla döşenmiş, boğaza karşı, şık ve asil restoranda göz gezdirerek.
“Aynen kızım, Can’la Kerem olmasa asla gelemezdik biz buraya, kim bilir ne kadar tutar şimdi hesap, kesin benim üç dört aylık maaşım kadar vardır.”
“Yağmur!” diyorum uyarıcı bir ses tonuyla “Ne kadar ayıp, Can ve Kerem bey biraz naziklik göstermiş senin tepkine bak!”