Dün gelecek olan bugüne ertelendi bunun için çok özür dilerim.. Bu aralar yatağımdan kafamı kaldıramıyorum oruç çarptı galiba. Bir daha bölüm ne zaman gelir cidden hiç ama hiç bilmiyorum kendimi iyi hissettiğim an hemen yazıp paylaşacağıma emin olabilirsiniz. Anlayışınız için çok ama çok teşekkür ederim :**
SenaZeyKer’le çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Onun sayfasından röportaja göz atabilirsiniz :))
Bu bölümün ithafı “bbanabirbursin” e gidiyor :*
Keyifli Okumalar umarım beğenirsiniz :*
Konuşmamızın üzerinden birkaç gün geçiyor. İkimizde hiç o konuşmalar yaşanmamış gibi davranıyoruz. Bazen sabah kahvaltılarından bazen akşam yemeklerinde görüyoruz birbirimizi bazen ise hiç konuşmuyoruz gün boyunca.. Yaşanılanlar hem bizi en yakın hem de en uzak yapıyor. Bu aralar kimseyle pek irtibat kurmuyorum. Yalnız kalmam gereken zamanları yaşıyorum galiba ama insan bazı zamanlar da hiç yalnız kalmak istemiyor. Birilerinin varlığı iyi geliyor.. Bunlar da Yağmur ve Melis.. Yüz yüze olmasa da telefonla görüşüyoruz. Yağmur bu aralar işi ve Can’la uğraşıyor. Onların da düzenli bir ilişkileri var henüz sevgili değiliz diyorlar ama bal gibi biliyorum ben sadece bizden saklıyorlar. Melis ise iş, Aksel ve bebek olaylarıyla uğraşıyor. Melis ne kadar bebek yapmaktan kaçarsa Aksel o kadar üzerine gidiyor. Her telefonla konuştuğum da Melis vücudunun kötü olacağını Aksel’in onu sevmeyeceğini söylüyor ama ben Melis’i çok iyi tanıyorum sadece içinde saf korku var. Çünkü her konu açıldığın da bana Defneye çok iyi baktığımı kendisi olsa bu kadar özverili olamayacağından bahsediyor. Halbuki ona annelik çok yakışacak ve bilmiyor ki bu işin üstesinden gelirken asla yalnız olmayacağını.. Bunlarla ilgilenirken bir de kim olduğunu bilmediğim telefon görüşmeleriyle uğraşıyorum. Kereme, Yağmura veya polise söyleyebilirim belki ama nedense bunu yapmıyorum. Yapamıyorum. İçimden bir ses beni her seferinde durduruyor. Ve şu an uğraştığım ve asıl önemli konu küçük cadının doğum günü partisi.. Her seferinde değişen düşünce ve fikirler yüzünden hiçbir şey yapamıyorum. Defne bir evde istiyor bir dışarı da istiyor bir Sayer yalısında istiyor doğum günü partisini. Pasta deseniz ya pastaneden istiyor ya da benim yapmamı.. Akşam buna bir karar verilmek zorunda olduğu için Sayer yalısına gidecekmişiz çünkü iki gün sonra Defne Sayer beş yaşına giriyor. Duştan çıkıp odama geçiyorum. Hızlıca giyindikten sonra Defnenin odasına geçiyorum. İçeriye girdiğim de yatakta arkası dönük yattığını görüyorum. Uyuduğunu sandığım için sessizce süzülüyorum yanına yanağına küçük bir öpücük kondurmak için eğiliyorum ama dudaklarımı yanağına değdirdiğimde ıslaklık hissediyorum. Defne ağlıyor mu? Peki ama neden?!
“Küçük cadı iyi misin?!”
“Bebeğim ne oldu hadi anlat bana?!”
“Defne! Ne oldu bir tanem neden ağlıyorsun bakayım?!”
“Git buyadan istemiyoyum kimseyi! Yanyız bıyak beni!”
“Defne! Ne oluyor ben hiçbir şey anlamıyorum.”
Şimdi neden bana böyle davranıyordu hiçbir şey yapmamıştım hâlbuki ona aksine doğum günü yaklaşıyor diye gösterdiğim tüm tavırların en nazik biçimleriyle davranıyordum. Gece geç yatmasına kahvaltı da çay içmesine istediğin de dışarı çıkmamıza her şeye izin veriyordum. Neyi yanlış yapmıştım?! Ağzımdan istemeyerek bir şey kaçırıp kalbini mi kırmıştım acaba!