İyi akşamlar sabırlı okuyucularım! 22 gün sonra nihayet yeni bir bölümle daha sizlerleyim. Sınavlarım vardı iki haftadır ve bilgisayarın başına oturmak için bir dakika bile zamanım olmadı. Akşamüzeri yazmaya başladım ve bitirdiğim an sizlerle paylaşayım dedim. Sayfa sayısı kısa ve beğenmediğiniz yerler olabilir. Bunun için sizden özür diliyorum. Bölüm şarkımız benimde dinlemekten hiç bıkmadığım Deniz Sipahiden Karaborsa. Gif'i yapan arkadaşa ise ellerine sağlık diyorum! Diğer bölüm ne zaman gelir inanın hiç bilmiyorum şu anda. Her şey için teşekkürler diyor ve size kocaman öpücükler yolladıktan sonra son noktayı koymaya hazırlanıyorum...
Bu bölümün ithafı sevgili "astrafobikkiz" a gidiyor!
Keyifli Okumalar :*
Hayatın garip getiri ve götürüleri vardır. Bilinmezlikler de yaşar insan. Hayallerinde yaşayanlarda vardır, hayatın içinde de... Ben şu an neyde, nerede, nasıl bir biçimde yaşıyorum, bilmiyorum? Hayatım şu an hayaller dünyasında mı yoksa hayatın garip tarafından küçük bir bölüm mü? Gerçekte mi yoksa harikalar diyarında mıyım? Şayet öyleyse, bu yaşadıklarım bir masaldan veya kurmaca bir kurgudan ibaretse bırakın sonsuza dek burada hapsolayım...
Yavaşça yorganı üzerimden atıp bacaklarımı yere indirip birkaç dakika duygularımı tartıyorum. Kalbimdeki mutluluğu bu sessiz ortama yayıyorum. Direk ayağa kalkıp kapının yanına gidip açıyorum. Sanki ayaklarım gitmem gereken yerin asıl oranın olduğunu biliyormuş gibi onun kapısının olduğu yere kadar sürüklüyor. Kapıyı açıp, açmamak arasında tereddüt yaşasam da, en iyi kararın onun yüzünü görmek olduğunu bildiğim için direk kapıyı sessiz bir şekilde açıyorum. Kapıyı açmam kadar yavaş bir şekilde olan adımlarımla yatağının başına geçiyorum. Sanki benim geleceğimi biliyormuş gibi neredeyse çift kişilik olan yatağının sağ ucuna doğru yatışı istemsiz gülümsememe yol açıyor. Yorganın ucunu tutup kaldırıyorum. Yavaşça sıcak yatağın içine girip onun yanına doğru sokuluyorum. Yorgan sanki onun eşsiz kokusuyla buram buram işlenmiş. Perdesi açık pencereden sızan gecenin ışığıyla yüzüne bakıyorum. Uzun süredir belki de onun hiç böyle bir ifadeyle görmedim diye düşünüyorum. Yastığa dağılmış saçlarını okşuyorum hafiften. Ahh! Ne bukleler ama.. Sanki her buklesi onu anlatıyor bana, bazıları hırçın bir şekilde dağılmış, bazıları en masum şekillerinde kalmış, bazıları doğallıklarından hiçbir şey kaybetmemiş, bazıları ise kendini anın akışına bırakmış... Elimin tersini yavaş yavaş yanağının üzerinde gezdiriyorum. O kadar narin ve yumuşak bir yüzü var ki. İnsan ellemeye bile kıyamıyor bir şey olacakta canı yanacak diye. Ellerim titreyerek seviyorum yüzünün her yanını. Başparmağımla yavaşça dudaklarını okşuyorum. Bir an dudaklarımda dudaklarını hissediyorum. Birkaç saat öncesine kadar olan öpüşmemiz geliyor aklıma. Hırçın, istekli, narin ve de kırılmaya korkarak öpüşü.. İlk defa tereddütsüz bana güvenişini hatırlayınca huzurla doluyor içim. Hata yapmaktan korkmadığım tek insan olmasına âşık oluyorum bir kez daha. Sonra tekrar tekrar ve tekrar âşık oluyorum teninin her köşesine, ruhuna, içinde onu ayakta tutmayı başaran her hücresine... Bir kez daha şükrediyorum, Allah'a, tanımadığım anne ve babasına, onu benim kalbim girmesi için yaratıklarına ve Dünyaya getirdiklerine. Elime oranla küçük ellerinin avucumun içine alıyorum. Bir kadının elleri bile kusursuzluk tanımına uyar mı? Uyuyormuş işte. O kadın Zeynep ise iyi, güzel hatta mükemmel olan her tanım uyuyor. Hafif kıpırdanmasıyla birlikte istemsiz olarak küçük bir çocuk yaramazlık yaptığında ki durumu gibi utanıp uzaklaşıyorum ondan. Benim yatağım tarafa doğru dönüp gözlerini açıyor. Bir an panik yapsam da olan oldu düşüncesiyle bana mahmur gözlerle bakan Zeynep'e omuz silkip gülümsüyorum.