Elindeki resmin yere düşmesini izlerken gözlerinden akan bir damla yaş resmin yolunu izleyip onunla beraber yere düşüyor.
O an ki çıkan ses kimsenin duyamayacağı en büyük gürültüydü.
"Kız-ım."
O an donup kalmıştım. Hareketsizdim, sessiz ve de korkmuş. Kimse hareket etmiyor, edemiyordu. Anın şokunu yaşamış ama hiçbir şey bitmemişti.
İlk hareket Peri'den gelmiş ve yavaş adımları ile geri dönüp odasına gitmişti. Bunu sert bir kapının çarpması ve 'şık' eden bir kilit sesi belli etmişti. Kerem hafif yerinde tekleyip bana dönmüştü. Ağlıyordu.
"Artık saklayacağımız bir şey yok, bitti!"
Ve işte o an ortaya çıkan bir sır ve onunla birlikte gelen milyonlarca hayal kırıklığı.
Kafamı yere eğdim. Artık biliyordum ne dersem diyeyim hiçbir anlamı olmayacaktı. Bende en iyi bildiğim şeyi yapmak zorunda kaldım. Ağladım.
Bu sefer ise Keremin evden gittiğini belli eden sert bir kapı sesi daha duyuldu.
***
Gözlerimi açtığımda saat sabah yediydi. Ne ara ağlamaktan uyuduğumu hatırlamıyordum. Gözlerimi hızla açıp her şeyi bir rüya olmasını diledim. Yapamazdım. Her şey bu kadar canımı yakarken hayal olmasını düşünemezdim. Kafamı sağa doğru çevirdiğimde gar dolabın önünde oturmuş bana bakan Peri'yi gördüm. Gözlerine bakamamıştım. Çünkü bakarsam bana nefret dolu ile bakan gözleri ile karşılaşmaktan korkmuştum. Artık buna gücüm yoktu. Yapacağım tek şey vardı. Her şeyi düzeltmek ve daha dün gece taktığım o yüzüğü çıkarıp onlara bensiz daha iyi bir hayat bırakmaktı.
Sesimin çıkacağına emin olamamıştım ama gene de denemeye değerdi.
"Peri?"
"Gece çok sayıkladın sadece iyi olduğunu bilmek için uyanmanı bekledim." Dedi yaşına göre tok ve sert sesiyle.
Sesinde ki kırgınlığı hissetmiştim. Nefreti, boşluğu, hayal kırıklığını en zoruma gidense artık benim küçük cadım olmadığını hissetmiştim.
Oturduğu yerden kalktı ve dün ki gibi yavaş ve acı adımları ile odasına geri gitti. Aynı şeyler tekrarlanmıştı. Sert kapı ve kilit sesi!
Yataktan kalkmak istemiştim buna bedenim ve ağırlaşan kalbim izin vermemişti. Gözlerim ise tekrardan nemlenmişti. Elimden gelen tek şey ağlamaktı. Ben de canımın çıkmasını bekleyerek ağlamaya devam ettim.
Çaresizdim ve çaresizlik şimdi bana verilmiş en büyük cezaydı.
Her şey olup biterken, hayat devam ederken hiçbir şekilde müdahale edemiyordum. Kerem yoktu, beni bırakmıştı. Haklıydı. Peri ise bir savaş içindeydi ama ona da yardım edemiyordum. İkisi içinde diyecek yapacak bir şeyim yoktu. Kafamı toparlayamıyordum. Doğru düzgün düşünemiyordum. Elimden gelen tek şey olan biteni öylesine izlemek ve yaşamaktı. Ki en zoru buydu.
Öylece durup olan bitenin defalarca seni öldürmesini izlemek...
Telefonumun çalan melodisini birçok kez duyuyordum ama ne kalkıp açmaya ne de arayan kişi ile konuşacak gücü buluyordum kendim de, sadece çalmasını dinliyor dinliyor ve susmasını bekliyordum.
Yatakta düz yatarak tavana bakmaya başladım. Dün gece yaşanılan olaylar bir bir gözümün önünden geçiyordu şimdi, öylesine hatırlıyordum. Çaresiz, umutsuz bir şekilde Peri'nin ne halde olduğunu Kerem'in nerede olduğunu düşünüyordum. Kerem'in 'kızım' deyişi kulaklarımdan gitmezken sabah ki Peri'nin bana sert bir duvara çarpmış hissi veren sesi ise gözlerimden yaş akmasına neden oluyordu. Kalbimin acısı duymuştum. Kafamın içindeki onca sese rağmen, kalbimin bana olan çaresizliğini görmüştüm.