İyi akşamlar herkese,
ZeyKer ve Peri'den oluşan geçmişe dönük bir bölüm oldu. Geçmiş günleri yâd eden bir Peri desek daha doğru olacak belki de^^
#Wattys2015 e yarışmasına katıldık. Bu yolda oylarınızı bekliyor olacağım. Twitter üzerinden #mywattyschoice etiketi ile tweet atarak oy verebilir ve de hikâyemize destek olabilirsiniz. Şimdiden çok teşekkür ederim^^
Twitter; 'buseedede' 'YSOlmasaydin' kişisel ve hikâyemizin twitter adresleri bunlar. Oylama vakti için daha zamanımız bol tabi ki^^
Ve birkaç şey daha söylemek istiyorum daha sonra size yeni bölüm ile başbaşa bırakacağım.
Hikâyemizi incelemeye alan bir yayınevi var.
Son olarak ise okuyucularımdan birkaçı, bazı yayınevleri ile hikâyemizin kitap olması ile ilgili iletişime geçmiş. Onlara da çok teşekkür ederim^^ Her şeyin hayırlısı diyerek gidiyorum. Görüşmek üzere! :*
Bu bölümün ithafı 'AzraONAN' a gidiyor.
Keyifli Okumalar..
Kerem karşı kanepe de rahat bir şekilde otururken ben yerimden hiçbir şekilde kalkamamıştım. Kasıklarıma giren ağrılar yetmezmiş gibi gerginiliğim yüzünden sancıyan her anımda bir de iğne batırırlarcasına canım yanıyordu. Peri ise yanıma oturmuş yüzü bana dönük şekilde duruyordu.
Açıklama beklediğini zaten biliyordum ama midemdeki kasılmalarda eklenince nefes alma işime son vermeyi düşündüm. Böylece olacak, yaşanacak her şeyden kurtulabilirdim.
Peri'nin tepkisinden korkuyordum fakat bizim sevgili olma durumumuza kızacağını hiç düşünmemiştim. Ona bu zamana kadar neden söylemedik diye büyük bir kıyamet kopartabilirdi. İşte en büyük korkum buydu. Haklıydı ve ben bunun karşısında savunmasızdım.
Ağzımı her açtığım an söyleyecek kelimeleri seçmek için uğraşıyordum ama bunu bir türlü başaramıyordum ve işin sinir edici tarafı Kerem karşımda oturmuş konuşmamı bekliyordu. Hiçbir şekilde olayda yer almamış gibi rahat ve pişkindi. Evet, tam olarak kelime buydu. Pişkin! Bakışları, sırıtışı, oturuşu, ah beni şu an gerçekten deli ediyordu. Ben burada ecel terleri dökmenin eşiğindeydim o ise keyifle beni izliyordu. Alacağın olsun Kerem Sayer, bende Zeynepsem bunu fitil fitil burnundan getiririm senin. Kork benden!
"Açıklama bekliyorsun değil mi?" diyorum Periye sakince, sesimin çıkması bile bir mucize belki de.
Kafasını olumlu anlamda yukarı aşağıya sallayıp bana gülümsüyor.
Ah, ne oluyordu bana? Bu kadar ezilip büzelecek, bu hale düşecek kadar kötü bir şey yapmamıştım ki! Sevmiştim. Sevdim. Tek şey, bakıcısı olduğum miniğin babasını sevmiştim.
"Bak Peri, ben bu eve sana bakmak için geldim. Bir bakıcı olarak, aklımda hep sen vardın. Yani sen, sana nasıl bakacağım, seninle anlaşıp anlaşamayacağım. Hep ilk önceliğim sendin, öyle de olmaya devam edeceksin ama hayatımda, hayatımızda şöylede bir şey var ki,"
Derin bir nefes alıp Peri'nin gözlerinin içine bakarak konuşuyorum. Ellerini ellerimin içine alıyorum nazikçe,
"İnsan kalbi zayıftır. Kimsesiz ve yarımdır. Birçok şeye karşı yenik düşer. En çokta 'aşk' karşısında silahsızdır. İstemeden yenilir ona, göz göre göre açar kapılarını, inan ben çok savaştım. Olmaz dedim. O benim patronum dedim. Ben ve o biz olamayız dedim. Ama aklımda bunları söylerken kalbim hep daha fazlasını istedi. O kadar çok savaş verdim ki kendi içimde, hep aklımdan ilk geçen sen oldun.