Merhabalar, son yaşanılan olaylardan sonra bölüm yazmak pek içimden gelmedi. Kelimeleri sayfaya dökemedim.
Şehitlerimize Allahtan rahmet yakınlarına da baş sağlığı diyorum. Tüm Türkiye olarak hepimizin başı sağolsun!
Bu bölümü pek yazabildiğimi düşünmüyorum ama sizler umarım beğenirsiniz.
Bu bölümün ithafı 'helinalkanzeyker' e gidiyor.
Keyifli Okumalar ORTAKLARIM!
Sahil kenarında bir restoranda gelmiş denizin eşsiz kokusu eşliğinde kahvaltımızı yapmaya başlamıştık. Aslı'nın minik kızı Rüya ile tanışmış ve fazlasıyla kaynaşmıştım. Bebek olmasına rağmen her şeyi anlıyorum tarzı hareketleri karşımdaki güzel kahvaltıdan daha çok cezb etmişti beni, annesi kucağına aldığı zaman ağlamaya başlarken ben kucağıma aldığım zaman susuyordu. Yanaklarını öperken kokusunu da içime çekmiştim. Şeker gibi kokuyordu. Bebekten gözümü ayırmazken bana gelen sorulara hep geç cevap veriyordum. En son ise kollarımda uyuyakalmıştı. Aslı ve annesi uyuduğunu görünce çok şaşırmışlardı. Dediklerine göre Rüya başkasının kollarında asla uyumazmış.
"Zeynepcim, annen baban nerede yaşıyor canım?" diyor Aslının annesi Ebru teyze, ilk tanışmamıza rağmen Aslı kadar yakın davranmıştı bana, sohbeti de koyu bir insandı. Konuştukça konuşuyorduk. Bu soruyu sorduğunda bozulmamış veya kırılmamıştım. Bilmediği bir soruydu ve büyük ihtimalle az sonra bu soruyu sorduğu için pişman olacaktı.
"Annem ben küçükken öldü. Babam ise beni terk etti." Diyorum nazikçe, artık alışagelmiş bir durum olarak kabul ediyorum bu durumu, canım acıyor belki ama aklımdan çıkarmam da uzun sürmüyor.
"Ah, gerçekten çok üzüldüm. Ben özür dilerim kızım, bilmiyordum."
"Önemli değil. İnanın bana, bilmediğiniz için böyle bir soru sormanız çok normal."
"E, siz ne zaman evleniyorsunuz? Düğün ne zaman?!" diyor Aslı az önceki konuyu açmadan kapayarak.
Bu cümle karşısında yanımda oturan Keremle göz göze geliyorum. Ah ah bir yüzük bile takmadı parmağıma ne evlenmesi ne düğünü, koskoca Kerem Sayer sevdiği kadına bir tek taş yüzüğü çok gördü. Kız, Allah beni ne yapmasın bende koca arayan kızlara döndüm. Bir de utanmadan hala yüzük diyorum. Ama yüzükte önemli şimdi, onun parmağında zaten yok. Bak şurada ki kızda geldik geleli Kereme mi bakıyor? Yolarım saçını başını onun. Ay resmen ben kıskanç değilim kıskançlık ben biri.
"Birkaç yıla inşallah." Diyorum gıcıklığına ve Kerem derin bir of çekiyor. Yüzük meselesini içten içe bildiği için neden böyle yaptığımı biliyor.
"Kızım bu çocuğun seninle evleneceği yok belli, baksana parmağında bir yüzük bile yok. Evlenme teklifi etmiş mi o bile meçhul?!" diyor Ebru teyze yangına körükle giderken ama kadın haklı bak 'o bile' dedi.
Yani kimseler bilmiyor ki ultra romantik bir evlilik teklifi ettiğini. Neyse ben bunu bir ara Yağmur'a detaylı anlatayım da şirketti herkese ballandıra ballandıra bir şekilde anlatsın bari namım yürüsün ayol!
"Ebru teyze sen yapma bari?" diyor Kerem sitem ederek.
"Yok, Ebru teyze Allahtan evlilik teklifi etti yoksa benimle ne doktorlar ne mühendisler görüşmek, tanışmak istedi de ben kabul etmedim. Edemedim."
"Höst, ağır gel istersen güzelim öyle bir düşünceyi aklının ucundan geçiren bir kişi dahi olursa o küçük aklını alırım onun." Diyor Kerem kulağıma fısıldayarak. Dediklerini takmayıp kahvaltıma geri dönüyorum. Konu bir sürelik kapanıyor ve ben aç kurt gibi gördüğüm her şeye saldırmaya başlıyorum.