Sen gittiğinde ben de bitmişim aslında, yeni fark ediyorum. Sen yokken senin varlığınla dolmuşum ben, yeni fark ediyorum. Senin yerini doldurmaya çalışırken kendimi kapalı bir kutuya çevirmişim ben, yeni fark ediyorum.
20 Aralık 2018
Çantama gerekli malzemeleri koyarken gözüm duvardaki takvime kaydı. Son 3 gün. Yeniden aynı acı, aynı bilinmezlik. Senin yanımdaki varlığının yeniden sönmesi için son 3 gün. 3 yıl olacak. Hala bilmiyorum seni kim benden aldı. Hala bulamadım, neden gittin yanımdan. Sorular fazla, verdikleri acı büyük ama cevaplar yok. Cevaplara sahip değilim. Cevaplar kimde?
Gözümü takvimden çektim ve çantamın fermuarını kapattım. Koluma astığımda büroya gitmeye hazırdım. Son kez aynada kendime baktıktan sonra odanın kapısını çarparak çıktım.
Annem salonda oturmuş, televizyon izliyordu. Aklının televizyonda olmadığından emindim. 23 Aralık 2015'ten sonra hiçbir şey eskisi gibi değildi. Annem artık kendi ayakları üzerinde durup neşe saçan o kadın değildi. Sanki kardeşimi, umudumu alan kurşun annemi de almıştı. Beni de almıştı.
Ona yaklaşarak saçlarına bir öpücük kondurdum ve "Ben çıkıyorum." diye mırıldandım. Hafifçe kafasını salladı ve "Kolay gelsin." dedi. Ben de kafamı salladım ve evden çıktım.
Arabaya bindiğimde aklım yine eskideydi. Ne zaman ölüm yıldönümü yaklaşsa içimdeki sıkıntı da büyüyordu. O, bunu hak etmemişti. Tanıdığım en iyi insandı ki. Nasıl tek bir kurşun canına mal olabilirdi? Nasıl tek bir kurşunla beni bırakabilirdi? Nasıl?
Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerden sıyrılmaya çalıştım. Bu sırada arabayı otoparka park ediyordum. Park ettikten sonra kapıyı çarparak çıktım ve asansörlere ilerledim. Ofise çıkmadan önce kahve almayı planlıyordum, uykumun açılması için. Dün gece yine saatlerce masa başındaydım. Onun katilini bulmak için.
Çabalarım bir işe yaramıyordu ama bunu ona borçluydum. En azından bunu yapmak zorundaydım.
Kafeteryadan aldığım kahveyle birlikte ofise çıktığımda danışmadaki Neva Hanım gülümseyerek "Hoşgeldiniz Hera Hanım." dedi. Ben de ona bakarken yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum ve "Günaydın." diyerek ofisime geçtim. Gülümsememin sahte olduğunu anlayamazdı. İnandırıcı olacak kadar pratik yapmak zorunda bırakılmıştım çünkü. Ofise girdiğim anda yüzümden düşen gülümsemeyle beraber çantamı masaya bıraktım ve dosyaların olduğu dolaba ilerledim. Dün gelen önemli dosyalardan birini elime alarak masa başına geçtim.
Dosyanın sahibi kırklı yaşlarında bir adamdı. Adamı bizzat görmemiştim. Normalde müvekkilim olan kişilerle birebir görüşürdüm fakat bu adam gelmemişti. Gelmek yerine asistanıyla dosyayı göndermişti. Asistanı "Önümüzdeki günlerde daha fazla bilgi sahibi olacaksınız. Şimdilik bu dosyayla devam edin lütfen." demişti ve cevabımı bile almadan gitmişti. Bu dosyayı ilginç kılan şeylerden biri de buydu. Merak ediyordum çünkü adamın normal biri olmadığını düşünüyordum.
Sesli bir nefes vererek dosyada yazılanları okumaya devam ettim. Tekrar tekrar okudum. Adamın bilgileri ve işlediği suçlar vardı. Yaptığı şeyler... Hafif şeyler değildi ve böyle bir adamın avukatı olmam istenmişti. Teklifi kabul etmek gibi bir niyetim yoktu. Adam öldürme, cinayete teşebbüs, uyuşturucu ve daha fazlası. Canımdan daha fazla sevdiğim birisi öldürülmüştü ve katilini bilmiyordum, elini kolunu sallayarak geziyordu dışarıda. Bunu başka bir ailenin daha yaşamasını istemezdim. Böyle bir adamın hapiste olmaması bile beni dehşete düşürüyordu. Hapse sokamazdım belki ama bu adamı da savunamazdım. Böylesine aşağılık birisi değildim.
Dosyayı masama bıraktığımda gözlerimi ovuşturdum ve soğumuş kahvemle bakıştım bir süre. Ardından ayağa kalktım ve kahveyi çöpe attım. Çıkıp biraz hava almak istiyordum. Bu düşünceler eşliğinde çantamı almış çıkacakken telefonumun çalmasıyla durdum. Bilinmeyen numara arıyordu. Kaşlarımı çatarak ekrana bakmayı sürdürdüm. Şaka yapmak için arıyor olabilirlerdi ve bugün şakayı kaldırabilecek psikolojide değildim. Bu yüzden aramayı reddettim.
Bürodan çıktığımda yağmur hafifçe atıştırıyordu. Buna aldırmadan sahile ilerlemeye başladım. Amacım sahildeki kafeden kahve alıp dolaşmaktı. Telefonum yeniden çalınca yine bilinmeyen numaranın aradığını gördüm ve daha fazla dayanamayarak aramayı yanıtladığımda hattın diğer ucunda birkaç saniye sessizlik sürdü. Tahminlerimde yanılmadığımı düşünüyordum, birileri şaka yapmak için arıyordu. Sinirlerim gerilirken telefonu kapatmak için bir hamle yapacaktım ki karşı taraf sessizliği bozdu. "O davaya bak." Ses, orta yaşlı- yaşlı diyebileceğim bir adama aitti.
Kaşlarımı çatarak "Ne?" diye söylendim.
"O davaya bak, Hera."
Kaşlarım daha fazla çatılırken "Kimsiniz?" dedim.
Soruma yanıt gelmesini beklerken duyduğum cümle olduğum yerde donmama sebep oldu. "O davaya bak ki kardeşinin katilini öğrenmende yardımcı olayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...