Babamla karşılaştığım ve Barlas'ın teklif sunduğu günün üstünden 6 gün geçmişti. Bu 6 günde ne babam yeniden karşıma çıkmıştı, ne de Alparslan aramıştı. Tüm bu olaylar yaşanmadan önceki günler gibiydi. O dava bana getirilmeden önceki günler gibi... Tek fark o zamanki ben ve şimdiki ben arasındaydı. O zamanlar düşünmem gereken çok fazla şey yoktu. Fakat şimdi ise düşünmekten kafam patlayacak seviyeye gelmiş durumdaydı.
Diğer günler olduğu gibi bürodaydım yine. Barlas'ın teklifini fazlasıyla düşünmüştüm. Başka bir çıkış yolu aramıştım. O davadan kurtulmak ve o kızı kurtarmak için. Yine de ne kadar düşünürsem düşüneyim bulamıyordum. Tek başıma bu işin içinden nasıl çıkardım bilemiyordum.
Belki de birisiyle iş birliği yapmak her şeyi kolaylaştırırdı. Tek sorun şuydu ki, Barlas'ı tanımıyordum bile. Elimde isminden başka bir bilgi yoktu. Sadece Alparslan'ın yakınlarından biri olduğunu tahmin ediyordum. Bu kadar fazla güvenmesinin başka açıklaması olamaz gibi geliyordu.
İnternette Barlas'ı araştırmamıştım. Bunu yaparak önemli bir şey veya ona güvenmemi sağlayacak bir şey bulamazdım. Gerçi teklifini kabul etsem bile güvenir miydim, orası muammaydı.
Aslında, güvenip güvenmememin bir önemi var mıydı, onu bile bilmiyordum. Hiçbir şeyden emin değildim; hangi yol doğruydu, bilmiyordum.
Düşünceler zihnimi ele geçirmişken kapının tıklatılmasıyla kendime geldim ve "Gir." dedim.
Gelen, sekretelerden biri Sena'ydı. "Efendim?" dediğimde birkaç adımda masama doğru geldi ve "Hera Hanım, birkaç hafta önce sizi bir adam görmeye gelmişti, hatırlarsınız belki. O adam yine sizinle görüşmek istiyor. İçeri alalım mı?" dedi.
Gözlerimin şaşkınlıkla büyümesini hızlıca engelledikten sonra kafamı onaylarcasına salladım. Bu hareketimle beraber Sena da dışarı çıkmıştı.
Bir noktada, neden geldiğini anlayabiliyor gibiydim. Sonuçta altı gündür Alparslan'la veya onun adamlarıyla görüşmemiştim. Anlamadığım tek nokta şuydu ki, çoğu görüşmeden önce Alparslan beni arardı veya mesaj atardı. Neden şimdi, doğrudan adamını göndermişti?
Kapı yeniden tıklatıldığında gözlerimi kapıya çevirdim. O günkü adam, başıyla hafifçe selam verip masamın önündeki koltuklardan birine oturdu.
Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Merhaba Hera Hanım." dedi.
Cevap vermek yerine kafamı salladım ve "Neden geldiniz?" dedim.
"Alparslan Bey, size bir şey söylememi istediği için buradayım."
Neden mesaj atmamıştı veya aramamıştı, merak ediyorum. Bu adama akıl erdirmek pek mümkün değil gibiydi.
"Ne söylemenizi istedi?"
Derin bir nefes aldı ve devam etti. "Dava hakkında."
Sessiz kalıp cümlesine devam etmesini bekledim.
"Sizinle anlaşma yapıldığından bu yana, dava tarihi net değildi. Başsavcı erkene almak istese de Alparslan Bey ve tanıdıkları daha geç bir tarihte olmasını istiyordu. En sonunda, bu sabah tarihe karar verildi. 4 ay sonra gerçekleşecek duruşma."
O kızı kurtarmak için sadece 4 ayım var demekti bu. Barlas'ın teklifini kabul etmeliydim, başka çarem yoktu.
"Anladım, buna göre çalışmalarımı hızlandıracağım." dediğimde samimi değildim fakat karşımdaki adamın bunu anlayacağını düşünmüyordum.
Cevabımdan birkaç saniye sonra ayağa kalktı ve "İyi günler Hera Hanım." deyip ofisimden çıktı.
O çıktıktan sonra derin bir nefes verdim. Kafamın karışıklığı gün be gün artıyordu. Bir an önce Barlas'ın teklifini kabul etsem iyi olacaktı. Tek sorun şuydu ki, Barlas'a nasıl ulaşacağımı bilmiyordum. Ya bir sonraki görüşmeyi beklemem gerekiyordu ya da bir yerden telefon numarasını bulmalıydım. İkinci ihtimal ise hayli zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...