23 Aralık geçeli 2 gün olmuştu ve artık 25 Aralık'taydık. Ölüm yıldönümü geçse de içimdeki acının bitmeyeceğini biliyordum, bu yüzden hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerekiyordu. Devam etmek zorundaydım.
Bunun bilincinde olduğumdan işe gitmek için hazırlanmış, aynanın karşısında son kez kendime bakmıştım. Çantamı koluma geçirip aşağı indiğimde annem henüz kalkmamıştı.
Aren'in ölüm yıldönümünden sonra böyle olurdu genelde. Bu yüzden sesli bir nefes verip evden ayrıldım. Bugün nelerle karşılaşacağımı merak ediyordum. Neredeyse bir haftadır olanlar yüzünden beni neyin beklediğini tahmin etmek bile imkansız gibiydi.
Arabayı sahile yakın bir kafenin yanına park etmiştim. Amacım bir kahve alıp denizi seyretmekti. En azından güne başlamadan önce buna ihtiyacım vardı. Kafeden içeri girdiğimde saatin erkenliğinden dolayı içerisi pek dolu değildi. Sıra olmadığı için kasaya yaklaştım ve siparişimi verdim. Geriye kalan tek şey birkaç dakika beklemekti.
Kahvemi alıp kafeden çıktığımda yakınlarda gördüğüm boş banka oturdum. Çok fazla şey oluyordu ve ben hangi birine yetişeceğimi bilmiyordum.
Tam kahvemden bir yudum alacakken gelen bildirim sesiyle kaşlarımı çattım ve kahveyi yanıma bıraktım. Bu sefer neyle karşılaşacaktım kim bilir.
0548*******: Merhaba Hera, ben Alparslan. Dava konusunda çalışmaya bir an önce başlamanı tavsiye ederim, fazla vaktimiz yok duruşma için. Büroya gönderdiğim bazı kişiler sana yardımcı olacaktır. İyi çalışmalar.
Derin bir nefes alıp telefonu tekrar çantama bıraktığımda bu dava, üzerinde çalışmak istediğim son şeydi. Değişen bir şey yoktu, hala ortada bir genç kızın masumluğu, hayatı vardı. Şimdi ise yapabileceğim en hızlı şekilde o kızın hayatını elinden almam gerekiyordu.
Kahveyi içip denizi izlerken aklımdan geçen şeylere yetişemiyordum. Nasıl bir çözüm bulacağımı bilmiyordum, ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum.
Yaklaşık yarım saat sonra boş kahve bardağını çöp kutusuna atıp büroya doğru ilerlemeye başladım. Büronun girişine geldiğimde yıllardır çalıştığım yer gözüme farklı geliyordu artık. Karan Hukuk Bürosu. Birkaç gün öncesine kadar hiçbir sorun yoktu burasıyla ilgili. Ama şimdi... Şimdi her şey farklıydı.
Ofisime girdiğimde çantamı masaya bırakıp dava dosyalarının olduğu kısma ilerledim ve bana verilen dosyaları elime alarak yerime geçtim. Daha fazla şeye ihtiyacım vardı. Ama bu davayı savunmak için değil, bu davayı kızın lehine sonuçlandırmak için. O anda aklıma gelen şeyle birkaç saniye durdum. Mesajda bazı adamlar gönderdiğini söylüyordu. O adamlar neredeydi ve bana ne vereceklerdi? Belki de verecekleri şeylerle bazı bağlantılar kurup davayı onların aleyhine çevirebilirdim. Peki bunu yaparsam ne olurdu? Muhtemelen öldürülüp ormana atılırdım, cesedim haftalarca bulunamazdı. Bulunduğunda tanınmayacak bir halde olurdu ve annemi de yüz üstü bırakmış olurdum. Peki bu riski almaya değer miydi? İşte bunu bilmiyordum ve bir an önce cevaplara ulaşsam iyi olurdu.
Kapının tıklatılmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp "Girebilirsiniz." dedim. Saniyeler içinde Sena Hanım odaya girdiğinde "Günaydın Hera Hanım. Yönetim kurulundakiler sizi acilen toplantı odasına çağırıyor." dedi ve selam verip odadan çıktı.
Normal bir zamanda olsak endişelenirdim çünkü yönetim kurulu insanları böyle ayrı toplantılar için pek çağırmazdı. Ama endişelenmem gerekenin bu olmadığına emindim şöyle bir zamanda. Muhtemelen mesajda bahsedilen adamlardı gelenler.
Daha fazla vakit kaybetmeden ofisimden çıkıp toplantı odasına geçtim. Yanılmıyordum. Masanın çevresinde 1 kadın ve 3 adam vardı. Büroda çalışmıyorlardı, yönetim kurulundan değillerdi. Birkaç saniye onlara baktıktan sonra temkinli bir şekilde boş olan bir sandalyeye oturdum. Ben oturur oturmaz adamlardan birisi konuşmaya başladı. "Merhaba, Hera Hanım. Alparslan Bey davada size yardımcı olmamız için gönderdi bizi." Eh, bunları zaten biliyordum.
Daha sonra lafı sarı saçlı kadın devraldı. "Dava konusunda ihtiyacınız olan tüm bilgileri ve gerekli olan şeyleri temin etmenizi sağlayacağız, bize söylemeniz yeterli. Ayrıca çıkmazda kaldığınızda da yardımcı olacağız, endişelenmeyin."
Kafamı salladığımda aklımda dolanan tilkilere ayak uydurup "Bu davaya bakacaksam daha fazla bilgiye ihtiyacım var. Kızın yaşı, olaya tanık olanlar, olayın yeri ve zamanı gibi." dedim.
Sarı saçlı kadının yanındaki esmer adam önüme bir dosya bırakıp "Bunlara ihtiyacınız olacağını bildiğimizden önceden hazırlattık. Aradığınız çoğu şey bu dosyada yazıyor." dedi.
Sesli bir nefes verip birkaç saniye durdum. "Şimdilik başka bir şeye ihtiyacım olduğunu sanmıyorum."
"O halde bu numaradan istediğiniz zaman bize ulaşabilirsiniz." deyip bana bir kart uzatan kadının eline bir bakış atıp kartı aldım.
"İyi günler o halde." dediğimde tam kalkıp odadan çıkacaktım ki adamlardan birinin söylediği şeyle duraksadım. "İyi günler Hera Hanım. Unutmadan, dava konusunda hassas davranmanızı tavsiye ederim. Aksi takdirde pek hoş şeyler yaşanmayacaktır."
Açık açık tehdit ediliyordum. Ona aldırmadan odadan çıkıp hızlıca kendi ofisime girdim. Yeni verilen dosyayı masama bıraktığımda kalbimin ritmi için düzgün demek zordu. Tehdit ediliyordum, ortada kardeşimin ruhu ve o kızın hayatı vardı, yapabileceklerim kısıtlıydı ve elimde pek bir şey yoktu.
Sıkıntılı bir nefes vererek masama oturdum ve dosyayı incelemeye başladım. Olay yaklaşık 2 ay önce ara sokakların birinde yaşanmıştı. Tanık olan tek bir kişi vardı ve 49 yaşındaydı. Tanık olduğu halde bir şey yapmamış mıydı? Sinirlerimin gerildiğini hissediyordum.
Kız ise... Kız daha çok küçüktü. 16 yaşındaydı sadece. İçimde artan öfkeyle birlikte dosyayı kapattım ve derin nefesler aldım. 16. Sadece 16 yaşındaydı. Nasıl yapabilirlerdi bunu ya, nasıl! Aklım almıyordu. Sırf kendilerini ve iğrenç zevklerini tatmin etmek için küçücük bir kızın hayatını ellerinden almışlardı. Delirecektim. Bu davayı savunursam kendimi asla affedemezdim.
Hırsla çantamı koluma geçirdim ve ofisten ayrıldım. Sakinleşmem ve temiz bir kafayla düşünmem gerekiyordu.
Nereye gittiğimi bilmeden yürürken önümde birinin durduğunu hissettim. Bu hisle beraber gözlerimi yerden kaldırıp önüme çevirdim. Haksız değildim, önümde siyah bir araba duruyordu. Saniyeler içinde 3 tane siyah takım elbiseli adam arabadan inince kaşlarımı çattım. İstemsizce bir elim çantamdaki biber gazına gitmişti. Onlara bakmaya devam ederken adamlardan biri, birkaç adım atarak yanıma geldi. Ona bakmaya devam ediyordum fakat minik bir korku içimde filizlenmeye başlamıştı bile. Derin bir nefes aldı ve "Hera Hanım?" dedi sorarcasına.
"Kimsiniz?" diye sorduğumda dünkü adamlardan olduklarını düşünmüyordum.
Adam bana cevap vermek yerine kulağındaki kulaklığa dokunarak bir şeyler mırıldandı, ne dediğini anlamamıştım. Saniyeler sonra ise arabadan başka birisi indi. Orta yaşlı bir adamdı fakat yaşına göre sağlam görünüyordu. Bana bakmaya devam ederken bir yandan da yanıma geliyordu. Kim olduğunu bilmiyordum ama hafif bir tanıdıklık içimi doldurmuştu.
Adam, birkaç adımda yanıma ulaştığında özlemle gülümsedi. Kaşlarım daha fazla çatılmıştı bu gülümsemeden sonra. Bu yüzden derin bir nefes alarak tekrar sordum. "Kimsiniz?"
Adam saniyeler boyunca göz temasını kesmeden gözlerimin en derinlerine baktı, kafasını yere çevirdi, gülümsemesini büyüttü ve "Kızım..." diye mırıldandı.
Nefes almayı unutmuş bir şekilde adama bakarken kalbimin ritminin bozulmasını engelleyememiştim. Birkaç adım geri attığımda çocukluğum gözyaşları içindeydi sanki. Geçmişte yaşananlar bir bir gözlerimin önünde akıp giderken kalbim sıkıştı ve ritmi daha fazla bozuldu.
Baba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...