Alarmın sesini duyduğumda yavaşça kafamı kaldırdım ve gerçekliği idrak etmeye çalıştım. Albüme bakarken uyuyakalmıştım masada. Bu yüzden belim ve boynum tutulmuştu. Sesli bir nefes vererek doğruldum ve albüme bakmadan kapağını kapattım.
Duşa girdiğimde dün yaşanan şeyler birer birer zihnimde oynamaya başlamıştı. Bunların ağırlığı göğsüme çöktüğünde duşu daha fazla uzatmadan çıktım ve hazırlanmaya başladım.
Geçmiş bir katildi ve elinde büyük bir silah taşıyordu. Bu silahla canınızı bile alabilirdi, Azrail misali. Fakat hiçbir şey yapamazdınız. Öylece durup sizi yok etmesini izlerdiniz. Etiniz kemiğinizden sıyrılırdı fakat engelleyemezdiniz. Belki de geçmiş, bu dünyada ruhunuzu ilmek ilmek öldürerek fiziksel olarak yaşamınıza devam etmek zorunda bırakan yegane şeylerden biriydi.
Hazırlandığımda doğruca mutfağa indim. Normal günlere kıyasla annem daha iyi görünüyordu. İşe gideceğimi bildiği için bana kahvaltı hazırlamıştı. Yanına gittiğimde kollarımı boynuna doladım ve "Teşekkürler." diye mırıldandım. Yanağıma kondurduğu öpücükle günüm daha katlanılır bir hal almıştı.
Hızlı bir kahvaltının ardından arabaya atlayıp büroya geldim. Hızlıca ofisime çıktığımda dosyayı ve çantamı masanın üzerine bıraktım. Derin bir nefes alarak bilmem kaçıncı kez dosyayı gözden geçirdim. Bu suçlar gerçekten çok ağırdı. Ve ben, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Davayı kabul edip onlarla işbirliği içinde gözükebilirdim, mahkeme zamanı geldiğinde ise adamın aleyhine olacak şeyler söyleyebilirdim. Ama bunu yaptıktan sonra hayatıma devam edebilir miydim? Emin değildim. Bu adamlar büyük adamlardı. Kolları her yere uzanabilirdi. Ve beni öylece öldürüp bir kenara atsalar...Kimsenin ruhu duymazdı, bilirdim. Geride bırakacağım hiçbir şey yoktu. Annem dışında. Azrail zaten ondan bir çocuğunu almıştı. İkincisini almasına dayanabilir miydi? Dayanamazdı.
Bu düşünceyle göğüs kafesimde beliren sanrı, nefesimi kesti yeniden. Tam o sırada kapı tıklatıldı ve kafamı kapıya çevirdim. Sena Hanım gelmişti. "Müvekkillerinizden biri geldi, Hera Hanım." dedi ve bir adama girmesi için işaret etti. Giren adam uzun boyluydu. Hangi müvekkilim olduğunu anlamak için birkaç saniye durdum. Son birkaç günde zihnim öylesine bulanmıştı ki.
Saniyeler sonra adamı tanıdığımda kaşlarımın çatılmasını engelleyememiştim. Az önce incelediğim ve her şeyi değiştirmek üzere olan davanın sahibi olan kişinin asistanıydı bu adam. Dava dosyasını da bana getiren oydu.
Kafasıyla hafifçe selam verdiğinde karşılık verdim ama nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Dosyayı ilk getirdiği zaman büyük bir problem yoktu, çünkü işin içinde kardeşim ve ölümü yoktu. Ama şimdi ise... Şimdi ise işler çok farklı bir yola girmişti.
Yine de gülümsedim ve "Buyrun, oturun." diyerek koltukları işaret ettim. Teşekkür edercesine kafasını sallayıp koltuğa oturduğunda "Lafı fazla uzatmak istemiyorum, Hera Hanım. Bu yüzden direkt konuya gireceğim." dedi.
Kafamı salladım.
"Davayı henüz kabul etmediniz fakat ben size dava hakkında biraz daha bilgi vermek için gönderildim."
Bu sefer neler söyleyecekti acaba? Asistanlık yaptığı adam başka birini daha öldürmüştü de bunu dosyaya eklemek gerektiğini mi söyleyecekti?
Hayır, bu insanlar birini öldürdükleri zaman işin içinden kolayca sıyrılırdı. Çünkü paraları vardı ve medyaya saygın insan imajı çizerlerdi. Üstlerde tanıdıkları olurdu mutlaka, onları bu işin içinden çekip alırlardı. Dosyada yazan suçlar, yakalananlardı. Yakalandığı suçlardan sıyrılamamıştı çünkü büyük bir kayaya çarpmıştı, muhtemelen.
Bana verilen dosyada sadece işlediği suçlar yazıyordu. Bu suçlar için ceza çekmiş miydi veya işin içinden yine sıyrılmayı başarmış mıydı, bilmiyordum.
Adam aklımı okumuş gibi "Bu davaya bakacak kişinin sabıka kaydını detaylı bir şekilde bilmesi gerekiyor. Cezaları veya afları bilmeli. İşte bu konuda size bilgi vermek için gönderildim." dedi.
Kaşlarımı çattım. Nasıl bu kadar emindi davaya bakacağımdan?
Kaşlarımı zar zor düzelttim ve "Sizi dinliyorum." dedim.
Adam konuşmak yerine önüme başka bir dosya bıraktığında kaşlarımın yeniden çatılmasını zor engellemiştim.
"Bu kadar mı?" dedim şüpheyle.
"Bu dosyada bilmeniz gereken bir diğer şeyler var."
Aklımdaki soruyu bir anda sordum. "Nasıl bu kadar eminsiniz davaya bakacağımdan?"
Adam hafifçe gülümsedi ve "Bakma ihtimalinize karşı veriyorum bu bilgileri." dedi. Ardından ciddi bir ifadeye büründü ve "Davacı taraf da güçlü bir taraf. Demek istediğim, eğer bu davaya bakarsanız zorlu bir dava süreci olacak ama karşılığını kat be kat alacaksınız." dedi.
Yeniden gülümsedi ve "Kat be kat." dedi.
Bu cümlesinden sonra kaşlarım yine çatıldı. Bir şey söyleyeceğim sırada lafı ağzıma tıkarak "Son 2 gün, Hera Hanım." dedi ve odadan çıktı.
Son 2 gün. 23 Aralık 2015. 23 Aralık 2018. Acı. Geçmişin hayaletleri. Vicdanım. İnsanlığım. Bir de o. Her şeyim olan o.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...