Aren benim umudumdu. En zor anlarda bile yaşama tutunabilme sebebimdi. Bundan 3 yıl önce umudum ölmüştü. Hayatta kalmak zorlaşmıştı. Yine de yaşamaya devam etmiştim. Çünkü onun katilinin kim olduğunu öğrenmek zorundaydım. Ne pahasına olursa olsun umudumu elimden alan kişiyi öğrenip bir şeyler yapmalıydım. Bu sefer de yaşama tutunma sebebim bu olmuştu. Bir de annem... Aren gittikten sonra asla kendini toparlayamamıştı. Evet, ben de toparlayamamıştım ama yine de anneme dayanak olmam gerekiyordu. Çünkü o, geriye kalan tek şeydi. Geriye elimde kalan, beni güvende hissettirebilecek tek kişiydi. Bu yüzden sımsıkı tutundum ona. Kendimi ona verdim. Şimdi ise hücrelerimin her birinde hissedebiliyordum onun tehlikede olduğunu. Bunca zaman onu tehlikeye sokmamak için her şeyi yapmaya çalışmıştım ama o şimdi tehlikedeydi. Yalan söylüyordu. Dağ evinde falan değildi. Bariz bir şekilde tehlikedeydi ve onu kaybetme düşüncesi kalbime bir zehir gibi yayılıyordu. Tedavisi olmayan bir zehir gibi.
Dakikalarca o şekilde kaldık Barlas'la. Ona dair isminden başka hiçbir şey bilmiyordum fakat tam olarak şuan güveni hissedebiliyordum her zerremde.
Barlas sakinleştiğimi hissettiğinde kollarını bedenimden çekip iki yanımdan tuttu ve "Bak, bir arkadaşım var. Şimdi onun yanına gideceğiz ve telefondaki mesajdan annenin yerini bulacak. Tamam mı? Sakin ol. Birkaç saat içinde annen yanında olacak." dedi.
Birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım ve kafamı onaylarcasına salladım. "Teşekkür ederim."
Ellerini çekerek birkaç adım uzaklaştığında sorun değil dercesine bir hareket yaptığında ekledim. "Ve özür dilerim."
Cümlemle beraber birkaç saniye bana bakıp "Ne için?" diye sordu. Gerçekten anlam verememiş gibi görünüyordu.
"Aptalca bağırıp durdum. Senin bir alakan olmamasına rağmen öfkeyle yükseldim bir anda."
Sözümü bitirmemi bekliyordu. "Normalde böyle şeyler yapmam fakat annemi kaybetme düşüncesi... Tüm hücrelerimdeydi ve ben kontrolü kaybettim."
"Sorun değil." dediğinde burukça gülümsedi.
Ben de ona aynı şekilde karşılık verdiğimde gerçekten minnettardım. Sadece bir iş için ortak sayılırdık ama o, kişisel bir problemim için de yardımcı oluyordu.
Annemi kaybetme düşüncesi hala her zerremdeydi, onun burada olduğunu görmeden de geçmeyecekti.
Barlas göz ucuyla beni süzdükten sonra "Hazırlanmana gerek yok gibi görünüyor." dedi.
Haklıydı, üstümde hala kot bir pantolon ve kazak vardı. Bu yüzden onaylarcasına kafamı salladım.
Kenarda duran telefonumu alıp montumu giydiğimde Barlas'la beraber otoparka indik
Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından Barlas arabayı durdurduğunda geldiğimiz yere kısaca göz gezdirdim. Tenha bir yerdeydik, her tarafta eski ve neredeyse yıkılmak üzere olan binalar vardı. Böyle bir yerde bir hackerin yaşaması düşüncesi tuhaf kaçsa da sorgulamanın yersiz ve anlamsız olacağının farkındaydım.
Arabadan inen Barlas'ın peşine takıldığımda yolun karşısındaki eski binalardan birine giriş yaptık. Binada asansör yoktu, bu yüzden eski ve kırıklarla dolu merdivenlere ilerledik.
Ne Barlas konuşuyordu ne de ben. Tamamen bir sessizlik içindeydik ve binanın atmosferi bu sessizliği daha da hissettiriyordu.
Birkaç kat yukarı çıktıktan sonra eski püskü bir kapının önünde durduk, Barlas telefonunu çıkardı ve bir numara tuşladı. Karşı taraf saniyeler içinde aramayı yanıtlarken Barlas'ın ağzından tek bir kelime çıktı. "Kapıdayız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...