1. BÖLÜM

88 21 168
                                    

23 Aralık 2015

Kalbinin atışını son kez hissediyorum. Sonrası bulanık. Yardım çağrılarımın hiçbirine karşılık gelmediği için hiçbir şey yapamıyorum seni kurtarmak için. Dakikalar sonra yoldan geçen biri fark ediyor ve hemen yanımıza geliyor. Durumu anlar anlamaz arabasıyla hastaneye götürmeyi teklif ediyor, hastaneye gidiyoruz. En başından beri kalbinin ritmini hissedemediğimin farkındayım ama bir mucize gerçekleşsin umuduyla ameliyathanenin önünde bekliyorum. Kanın, ellerimde kurumuş. Senden bana kalan tek şey.

Yaklaşık bir saat bekliyorum ameliyathanenin önünde. Gözlerimdeki yaşlar durmuyor ama durdurmak için de bir çabam yok. Ellerimdeki kanını yıkamak için kalkamıyorum bile. Senden bana kalan tek şeyi de yok etmek istemiyorum. 

Doktor çıkıyor ameliyathaneden. O acı verici cümleyi duymayı bekliyorum. Bana bakıyor ve derin bir nefes alıyor, o da bu cümlenin ağırlığı altında eziliyor fakat en sonunda "Kurtaramadık...Üzgünüm." diyor ve yanımdan ayrılıyor.

Dünya dönmeyi bırakıyor, kalbim atmaktan vazgeçiyor, nefeslerim soluk boruma diziliyor birer birer. Daha birkaç saat önce yanımda gülüyorken şimdi soğuk toprakta yalnız kalacağını öğreniyorum.

Zor. Nefes almak da, sensiz hayatıma devam etmek de zor. Kalbim yanıyor, canım acıyor. Ben bu kadar acı çekiyorken anneme nasıl haber vereceğim? Nasıl diyeceğim? "Senin oğlun öldü. Onun canını acımasızca aldılar anne. Tek bir kurşunla onu aldılar." 

Meğer benim dememe bile gerek yokmuş ki. Haber vermişler zaten anneme. 

Annem yanıma koşuyor, bedeni ağır ağır yere çöküyor. Ağlıyor, benimki gibi gözyaşları durmak bilmiyor. Bağırıyor. "Kurtarın oğlumu."

Kurtaramazlar ki anne. Azrail aldı onu bizden. O artık yok. Ben de yokum.

Annemi teselli etmek istiyorum ama kendimi bile toparlayamamışken nasıl yapabilirim bunu? Umudum öldü benim. Bunca zaman hayata tutunma sebebim olanı aldılar benden. Ne yapacağım şimdi?

Sedye üzerinde yatan ölü bedenini son kez görmek için giriyorum odaya. Tenin soluk, göğsün inip kalkmıyor, gözlerin kapalı. Bu manzara gözyaşlarımın daha hızlı akmasına sebep oluyor. Gerçeği içimde hissediyorum. Senin gerçekten beni bıraktığını fark ediyorum. Buz gibi olan elini tutuyorum. Kalbim acıyla kasılıyor. Sensiz ne yapacağım şimdi?

Annem girmek istemiyor. Oğlunun o halini görmek istemiyor. Canlı, neşeli olarak hatırlamak istiyor onu. Görürse her şey daha kötü olacak, biliyorum. Bu yüzden ben de girmesini istemiyorum. Yanına yaklaşıyorum ve omzuna dokunuyorum. Dokunuşumla bana dönüyor ve "Yaşıyor, değil mi? Doktorlar yanılıyor, yaşıyor benim oğlum." diyor ağlayarak. Her cümlesi içimdeki acı fidanlarına sularken kafamı olumsuzca iki yana sallıyorum ve gözümden bir yaş düşüyor yere. Hareketimle annem ağlamasını arttırıyor kolumu tutarken.

24 Aralık 2015

Gerçekten bıraktın bizi. Bunu, tabutunu taşırken daha iyi anlıyorum. Gerçekten aldılar seni. Bunu, üzerine toprak atarken daha iyi anlıyorum. Gerçekten gittin bizden. Bunu, mezarının başında dua okunurken daha iyi anlıyorum. Gerçekten yoksun yanımda. Bunu, mezarın başındaki insanların akan gözyaşlarını görünce daha iyi anlıyorum.

Ağlamak istemiyorum. Biliyorum çünkü, ağlamamdan nefret ediyorsun. Şuan burada olup ağladığımı görseydin kızardın bana, eminim. "Ağlayacak ne var? Akıtma güzel gözyaşlarını boşuna." derdin, silerdin gözyaşlarımı. Ağlamak istemiyorum ama nasıl dayanabilirim ki? Yoksun. Gittin. Gerçekten gittin.

Dakikalar birbirini kovalarken insanlar yavaş yavaş dağılmaya başlıyor. Annemin de eve gitmesini istiyorum. Bu soğuk havada beklemesin. Gitmek istemese bile gitmesini istiyorum. Son kez bana bakıyor ve kafasını sallıyor. "Tamam gideceğim." Ardından yavaşça mezarına yaklaşıyor ve "Hava çok soğuk. Üşürsün ki sen." diyor ve sırtındaki hırkayı mezara örtüyor. Toprağını öpüyor ve teyzemle beraber ayrılıyor mezarından.

Tek başıma kalıyorum. Sadece sen ve ben, küçük kardeşim. Sadece sen ve ben.

Mezarının başına oturuyorum ve mezar taşını okşuyorum, ismini öpüyorum. Hala ağlamıyorum. Hala tutuyorum kendimi. Toprağını okşuyorum, toprağını öpüyorum. "Neden bıraktın beni?"

"Neden yanımda değilsin? Azrail neden seni aldı, neden beni değil? Söylesene ne yapacağım ben sensiz? Sen olmadan aldığım nefesler bile haram bana. Sen olmadan yediğim yemekler bile zehir bana. Sen yokken yaşamak bile günah bana."

Dakikalar boyunca sadece mezarını izliyorum. Yağmur yağmaya başlıyor ama seni bırakmak istemiyorum. 

Son kez öpüyorum mezarını, elimdeki turuncu lilyum çiçeğini yavaşça bırakıyorum mezarının üstüne. "Benim için özelsin.

Gözümden damlayan son bir yaş, mezarına düşüyor.



SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin