9.BÖLÜM

40 10 39
                                    

Odama çıktığımda üstümdekilerden kurtuldum ve duşa girdim. Suyun altındayken günün özeti zihnimde film şeridi gibi oynuyordu, tekrar tekrar.

"Bir taciz davası."

"Başsavcının kızı."

Taciz.

Hayatı mahvolan bir genç kız.

Çalıştığım hukuk bürosu.

Kardeşimin canını alan Azrail'in kimliği.

En sonunda derimin buruş buruş olduğunu fark ettim ve duştan çıktım. Üzerime rahat bir eşofman takımı geçirip saçlarımı gelişigüzel bir şekilde taradığımda kurutmayı düşünmüyordum.

Yatağıma uzandığımda uyumak ve her şeyi unutmak istiyordum ama bu mümkün değildi. Kafamda bunca şey dönerken nasıl uyuyabilirdim sahi? Birkaç tane uyku hapı atıp gece yarısına kadar uyuyabilirdim. Ama hapların hissiyatını istemiyordum şuan. Bu yüzden boş boş tavanı izlemeye başladım.

Tavan, geçmişim, şimdim ve geleceğim için bir tiyatro sahnesiydi. Geçmişin anılarını orada görebilirdim. Anlık yaşadığım şeyleri görebilirdim. Geleceğim için hayal kurabilirdim. Ama... Her şey bu kadar belirsizken hayal kurmanın bir anlamı yoktu. Hayat, ani şeyleri önümüze sermeyi ve planlarımızı mahvetmeyi severdi. Yarına sağ çıkacağımız bile net değilken neden koca bir ömrü planlayayım ki kafamda?

Düşünceler ve anılar iğnelerini zihnime batırmaya devam ederken buna daha fazla dayanamayarak oturur konuma geçtiğim zaman aklıma gelen şey duraksamama sebep oldu. Eve geldiğimde annemin gözleri kızarmıştı. Ağlamış gibiydi. 

Zihnimde şimşekler çakarken tarihin ne olduğunu düşündüm. 23 Aralık. Aren. Azrail. Ölüm. 

Kalbim hızlanırken nefeslerim sıklaşmıştı. Nasıl olur da kardeşimin ölüm tarihini unutabilirdim?

Düşünmeden odamdan çıktım ve hızla merdivenleri indim. Annem hala salondaydı. Elinde hala aynı kitap vardı. Bu sefer geldiğimi fark etmemişti. Bu yüzden adımlarımı yavaşlattım ve annemi izlemeye başladım. Ağlıyordu. Çok kötü ağlıyordu.

Kalbim sıkışırken öylece durmaya devam ettim. Yanına gitsem ağlamayı keserdi, acısını içine akıtırdı ve ben bunu istemiyordum. Doyasına yaşamalıydı acısını. Biliyordum çünkü, yaşamazsa içinde biriktirirdi ve kendini içten içe çürütürdü.

Bu sefer dikkatim annemin ağlamasından elindeki kitaba kaymıştı. Kitabın adını gördüğüm zaman kalbim daha fazla sıkıştı, nefeslerim bir bir soluk borumda takılı kaldı. Aren'in en sevdiği kitaptı bu. Sürekli yanında taşır, sayfalara bazen notlar alır, bazen de post-it kullanarak hoşuna giden sayfaları işaretlerdi. 

Ama...Bu kitap en son Aren'in kitaplığındaydı ve annem uzun zamandır onun odasına girmiyordu. Girmesini de istemiyordum. Girerse bunca zaman toparladığı şeyler tekrar paramparça olurdu ve ben buna dayanamazdım. Annemin de gözlerimin önünde tekrar dağılmasına izin veremezdim. Ama girmişti. Onun odasına, onun kokusuyla dolu odaya girmişti. 

Ayakta durmak güçleştiğinde merdivenden destek almak zorunda kaldım. Birkaç saniye boyunca merdivene yaslı durduğumda annem hala fark etmemişti beni. Fark etmesini istemediğim için en sonunda zorlukla toparlandım ve merdivenlerden yukarı çıktım yeniden.

Şimdi ise Aren'in odasının kapısında duruyordum. Girip girmemek arasında kararsız kalmıştım. En son yıllar önce girmiştim bu odaya annem gibi. Onun hatırasının zarar görmesini istemediğimiz için odada hiçbir şeyi değiştirmemiştik, kapısını kilitli tutmuştuk. 

Derin bir nefes aldım ve kapı kolunu yokladım. Kilitli değildi. Annem çıkarken kilitlemeyi unutmuş olmalıydı. Daha fazla düşünmeden odaya girdim. Aklımı, zihnimi kapatmalıydım. Duygularımla hareket etmeliydim. 

Odaya adım attığım an kalbim tekledi. Psikolojik midir bilinmez, hala onun kokusunu hissediyordum. Ağır adımlarla odanın içinde ilerlerken bir yandan da gözlerimi etrafta gezdiriyordum. Her yer anılarla doluydu, her yer geçmişle kaplıydı. Onun hayaleti buradaydı. Bir an masada oturup ders çalışıyordu, başka bir an yatağının üzerine uzanmış tavanı izliyordu.

Bir an ağlıyorken başka bir an gülüyordu. 

Bir an bana sarılıyorken başka bir an odayı terk ediyordu.

Ve geri gelmiyordu. Gelemiyordu.

Kalbimin ritmi bozulurken daha fazla dayanamadım ve dizlerimin üzerine çöktüm. Gözyaşlarım akmak istiyordu. Onları engellemeyecektim. Bugün olmazdı. Bunca şeyin ardından yine zehrimi içimde tutarsam kaldıramazdım.

Gözyaşlarım bir bir yere düşmeye başladığında kenardaki peluş ayıyı fark ettim. Aren'in küçüklüğünden kalmaydı. Hala sakladığını biliyordum. Elime aldığımda sıkıca göğsüme bastırdım. Bu hareketimle beraber gözyaşlarım hızlanmıştı. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında kalbim acıyordu. Kalbim çok acıyordu.

Onu özlemiştim. Onu çok özlemiştim. Bir insan umudu, ruhu olmadan ne kadar yaşayabilirdi ki?Ben 3 yıl yaşamıştım. Yaşamak zorundaydım. En azından onun katilini bulmadan ölemezdim. En azından onun ruhunu kurtarmak zorundaydım. Keşke zorunda olmasaydım. Keşke o yaşasaydı da ben ölseydim. O gülseydi de ben ağlasaydım. O, güneşte ısınsaydı da ben soğuk toprağın altında kalsaydım. 

Kalbim acıyla kavrulurken ayıcığa daha fazla sarıldım. Sanki ayıcığı sımsıkı sarsam Aren'i de hissedebilirdim. Sanki ayıcığı yanıma alıp ona baksam Aren'i de görebilirdim. Tek bağım bu olmamasına rağmen sadece buymuş gibi hissediyordum şimdi. Çaresizlik böyle bir şey miydi? Eğer çaresizlik buysa 3 yıldır çaresizdim ben. Son zamanlarda daha bir çaresizdim.

 Kalbimdeki, ruhumdaki yara ilk günkü gibi canlıydı. 

Zorlukla konuştum ayıcığa doğru, Aren'e konuşuyordum sanki. "Ben kötü bir şey yaptım kardeşim. Seni kurtarmak isterken başka bir genç kızın hayatını mahvetmemi istiyorlar. Nasıl yapabilirim bunu?" Kesik kesik nefesler aldım. "Nasıl yapabilirim bunu ya? Nasıl? Ne yapacağım ben, Aren? Bilirsin sen. Ne yapacağım ben? Nasıl hem seni hem de o kızı kurtaracağım?"

"Ben bu acıyla nasıl yaşayacağım Aren?"


SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin