Geçmiş, bir film şeridi gibi gözlerimin önünde akarken istemsizce birkaç adım geriye sendeledim.
"Senin baban yok."
"Baban bile senden kurtulmak istediği için ölmüştür."
"Kimse seni sevmeyecek."
"Dün babamla sinemaya gittik. Sen ne yaptın peki babanla? Ah, doğru ya unutmuşum. Senin baban yok."
"Yakında annen de seni istemediği için kendini öldürür."
Çocuklar bazen acımasız olabilirdi ve ben bunu fazlasıyla hissetmiştim. Annem, babamın yokluğunu hissettirmezdi fakat okula gidince... İşte o zaman her şey bütün acımasızlığıyla karşıma dikilirdi.
İstemsizce ellerimle ağzımı kapattığımda derin derin nefesler alıyordum. Gerçek miydi bu? Hani ölmüştün baba sen? Neden kanlı canlı karşımda dikiliyorsun o zaman?
"Kızım..." deyip bana doğru birkaç adım atan babamdan refleks olarak uzaklaştım. Bu... Fazlasıyla ağırdı ve ben bununla nasıl başa çıkabilirdim, bilmiyordum.
"Hayır, hayır, hayır..." Sessizce fısıldıyordum. Neden hayır dediğimi bile bilmiyordum. Tek hissettiğim, hayır demem gerektiğiydi sanki. Babamın yaşamasına hayır, davayı savunmaya hayır... Son zamanlarda hayatıma girmiş her şey için hayır.
Babam, bana doğru bir adım daha attığında elimi kaldırarak onu durdurdum. Özlem ve acıyla bana bakarken "Kızım... Buradayım." dedi. Gerçekten burada mısın baba? Yoksa sadece hayal gücümün oyunu musun?
Derin nefesleri içime çekerken mantığımı kullanmaya çalışıyordum. "Sen ölmüştün." dedim kısık sesimle. Yıllardır inandığım şey sadece bir yalan mıydı?
"Hayır kızım, hayır. Ölmedim. Buradayım. Sadece senin için buradayım."
Annem neden "Baban öldü." demişti? Anlayamıyordum. Hiçbir şey mantığıma yatmıyordu. "Bunca zaman neredeydin?" dedim başımı dik tutmaya çalışarak ama şöyle bir zamanda çok zordu bu. "Neden hiç elimden tutmadın? Neden bir anda hayatıma dahil oluyorsun?" Suçlu babam değildi, bunu biliyordum. Yine de... Yılların ağırlığı üzerime binmişti. Birinden hesap sormalıydım, birinin canını yakmalıydım belki de. Anlamsız olsa bile içimdeki ateşi söndüremiyordum.
Ben sakinleşmeye çalışırken babam "Bazı hatalar yaptım. Bu hataların sonuçlarıyla yüzleştim. Artık..." dedi.
"Artık kızımın yanında olmak istiyorum. Ona destek çıkıp geçmiş yılları telafi etmek istiyorum. Bunu yapabilir miyim güzel meleğim?"
Cevap vermeden babama bakmaya devam ettim. Kalbim sıkışıyordu. Olanlar yetmezmiş gibi bir de babamın yaşadığını öğreniyordum. Nasıl bir şakaydı bu?
Babama sarılmak istiyordum. Sanki geçmişte yaşadığım o şeyler silinecekti bir anda. Yine de ona doğru bir adım atmadım ve "Bilmiyorum..." dedim kısık sesimle. Bilmiyordum. Hiçbir şeyi bilmiyordum.
Başımı iki yana sallayarak arkamı döndüm ve koşmaya başladım bir anda. Uzaklaşmam gerekiyordu. Kafamı dinlemem gerekiyordu. Sakinleşmem gerekiyordu. Bir şeyleri anlamam gerekiyordu. Nereye koştuğumu bile bilmeden saatlerce koşmalıydım. İhtiyacım olan buydu belki de, bilmiyordum.
Koşuyordum. Ne kadar uzağa gittiğimin farkında bile değildim. Sadece koşuyordum. Nefesim kesilene kadar da koşmalıydım. İşte o zaman, işte o zaman kafamın içindeki kargaşa hafiflerdi belki, bilmiyordum.
Ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmadan bir şekilde koşmaya devam ederken en sonunda nefesim kesildi. Nefesimin kesilmesiyle yakınlarda gördüğüm bir ağaca yaslandım ve kalp ritmimin düşmesini bekledim. Bir yandan da çevreme bakıyor, nerede olduğumu hesap etmeye çalışıyordum ama boşa bir çabaydı bu. Etrafta sadece ağaçlar vardı. Sık ağaçlar, yarı yarıya görünen güneş... Kaç saattir koşuyordum da şehrin içinden bu kadar uzaklaşabilmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...