Bir gece yarısı, uğuldayan rüzgarın fısıltısı. Ruhunun ince çizgisi, acının rengi. Sen gideli tam 3 yıl oldu. 3 yıldır bu koca dünyada tekim. Annem var ama olmuyor...Hiçbir şey senin yerini tutmuyor. Her gün kokun burnumda tütüyor. Her gün sesin zihnimde çınlıyor. Seni bu kadar özlemişken bunları yapmam ne kadar doğru ki, küçük kardeşim? Senin özleminle başka insanların hayatını mahvetmem ne kadar doğru? Bir çıkış yolu yok, bir çözüm yok. Ne yapacağım şimdi?
Karşımdaki adam memnuniyetle gülümsedi ve "Anlaştık o halde." dedi.
"Şimdi ne olacak?" diye mırıldanmaktan alıkoyamadım kendimi.
"Davaya bakacaksın. İhtiyacın olacak her şeyi biz temin edeceğiz, merak etme. Sonunda da kardeşinin canını alan Azrail'in kimliğini öğreneceğiz, beraber."
Onların sağlayacağı hiçbir şeyi istemiyordum. Aslında, bu davayı da istemiyordum. Sahiden kendi başıma kardeşimin katilini bulma şansım yok muydu hiç? Ama...Artık çok geçti. Teklifi kabul ettiğimi söylemiştim, geri adım atamazdım.
Derin bir nefes alarak başka bir soru yönelttim. "Peki, işim ve annem?"
Adam hafifçe gülümsedi, kesinlikle güven verici bir gülümseme değildi, aksine buradaki her şey gibi rahatsız edici bir gülümsemeydi. "Çalıştığın hukuk bürosunun sahibi kim, biliyor musun?"
Ne? Olumsuzca kafamı iki yana sallarken alacağım cevaptan korksam da bunu belli etmiyordum.
"Benim ailem. Çalıştığın hukuk bürosu bana ait yani. Bu yüzden iş konusunda sakin olabilirsin."
Karan Hukuk Bürosu. Bunca zaman çalıştığım yer bu insanlara mı aitti?
"Pekala." diye mırıldandığımda sesim soğuktu.
"Annen konusunu ise dert etme. Hayatın gayet normal ilerleyecek. İşine de gidebileceksin, annenin de yanında olabileceksin. Sadece ekstra olarak bizimle iletişimde olacaksın."
Hayatım gayet normal ilerleyecek? Bunca şeyle beraber mi? Komik ve ironikti.
"Savunacağım davanın konusundan bahsetmediniz. Madem bir şeyleri savunacağım, bana bunun hakkında daha fazla bilgi vermelisiniz. Mesela davanın içeriği gibi."
Adam derin bir nefes aldı. "Bir..." Alnını ovaladı. "Taciz davası."
Ne? Gerçekten ne hissedeceğimi bilmiyordum şuan. Orada bir yerde bir genç kızın hayatı mahvolmuştu. Uçkuruna düşkün bir adam yüzünden hayatı kararmıştı ve benden bunu mu savunmamı istiyorlardı? Şaka yapıyor olmalılardı. Yüz ifademi sabit tutmaya çalışarak "Dalga mı geçiyorsunuz? Bunu savunmamı nasıl istersiniz?" dediğimde sesim hiddetliydi.
"Savunmak zorundasın."
Gerçekten çıldıracaktım. Ne zorunluluğundan bahsediyordu bu adam? Teklifi kabul etmemeliydim, hayır bunu yapmamalıydım. Kardeşim rahat uyusun diye genç bir kızın hayatını mahvetme hakkına sahip değildim.
Başım çatlıyordu ama bunun tek sebebi karşımdaki şerefsizlerin yaptıklarıydı. Nasıl bu kadar aşağılık olabiliyorlardı?
Dilime hakim olamayarak "Ne oldu da mahkemeden kolayca sıyrılamadınız? Sizin gibi insanlar hemen kurtulup masum insanları susturur ve acılarını çekmeye mahkum bırakır genelde." dedim.
Adam bana bakmaya devam ederken seslice nefes verdi. "Başsavcının kızı."
Kimin kızı olduğu önemli bile değildi şu noktada. Orada bir genç kızın yaşadıkları... Gerçekten midem bulanıyordu. "Kendi zevkleriniz yüzünden bir genç kızın hayatını mahvetme hakkını nereden buluyorsunuz ya!"
Sinirlerime hakim olmaya çalışsam da bu zordu. Adam bu cümleleri sürekli duyuyormuş gibi "Biliyoruz, biliyoruz. Bunu yapmamalıydı ama yaşandı artık. Geçmişi düzeltemeyiz." diye söylendi.
Nasıl bunu böyle rahat söyleyebilirdi? Gerçi bu soruyu düşünmem bile hataydı. Böyle insanların perde arkasında yaptıkları şeyleri sıralasak kim bilir neler çıkardı ortaya? Üstelik bu şeyleri o kadar rahat yaparlardı ki hayret ederdiniz.
Kendime hakim olmaya çalışarak gözlerimi etrafta gezdirdim. Karşımdaki adamın sağ arkasında başka birisi vardı. Saniyelik bir şekilde göz göze geldiğimizde buraya ait durmadığını fark etmiştim. Bir yanı karanlıklara ait olduğunu söylese de diğer yanı kesinlikle buna zıttı. Yaşının bana yakın olduğunu düşünüyordum. Gözlerimi ondan ayırarak yeniden karşımdaki adama çevirdim. Bir şeyler yapmalıydım. Bu davayı savunamazdım. O kadar aşağılık bir insan değildim. Bunun da bir çaresini bulacaktım. Bulmak zorundaydım.
"Henüz tanışmadık. Ben Alparslan." dediğinde tokalaşmak amacıyla elini uzattı fakat elini sıkmak yerine sabit bakışlarımı yüzünde gezdirdim. En sonunda pes ettiğinde sesli bir nefes verdi ve "Eh...Bundan sonra fazlaca görüşeceğiz, Hera." dedi.
Ne yazık ki.
Samimiyetten uzak, alaycı bir şekilde tebessüm ettiğim sırada adının Alparslan olduğunu öğrendiğim adamın telefonu çalınca bakışlarını yüzümden çekerek aramayı yanıtladı.
Kısa cevaplar vererek aramayı sonlandırdığında bakışları tekrar yüzüme ulaştı ve "Sonra görüşürüz, Hera." dedi. Yerinden kalktı, bana son bir bakış attı ve odadan ayrıldı.
Saniyeler sonra ise odaya başka bir adam geldi, ayağa kalktım ve beraber odadan çıktık. Az önceki yerlerden geçerek deponun kapısının önüne geldik. "Hazırlattığımız araba, sizi eve bırakmak için kapının önünde bekliyor."
Seslice nefes verdiğimde binmek gibi bir planım yoktu. Adam bunu anlamış gibi "Binmeme isteğinizi anlıyoruz fakat başka şansınız yok. Buraya taksi ile gelmiş olsanız bile dönmek için taksi bulabileceğinizi pek sanmıyorum. Taksiler buraya çok nadir gelir." dedi.
Sinirlerim bozulsa da belli etmedim ve kafamı hafifçe salladım.
Araca bindiğim zaman şoförden ve benden başka kimse yoktu aracın içinde. Evimin adresini bildiğini düşünüyordum. Sonuçta beni araştırmış olmalıydılar. Bu yüzden gözlerimi camdan dışarı çevirdim ve geçtiğimiz yerleri izlemeye başladım.
Araç evimin güzergahında ilerlerken tahminlerimin doğru olduğunu anladım. Dakikalar sonra evimin önünde durduğumuzda şoföre bir bakış attım ve bir şey söylemeden araçtan çıktım.
Eve girdiğimde annem salonda kitap okuyordu. Geldiğimi fark etmiş gibi kitabının üzerinden bana baktı ve "Hoşgeldin." dedi. Gözleri hafifçe kızarmıştı.
Kafamı salladım. Konuşasım yoktu. Tek isteğim odama çıkmaktı. Sonra belki yatardım biraz. Bu kafa karışıklığıyla uyuyabilirsem tabii...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
ActionNefes almak zor. Bir 23 Aralık gecesi, hava yağmurlu. Senin için akan gözyaşlarım bulutlara yüklenmiş sanki. Senin temiz ruhun ise yuva olmuş acılara bunca zaman, bilememişim. Aslında seni benden alan bir kurşun değilmiş. Sen benden çoktan gitmişsin...