"Neden? Neden? Nedeeeennnn?"
Sesiyle yankılandı tüm sahil. Deniz dalgalarını arttırdı, onun sesini bastırmak için. Etrafında ne kadar taş bulursa denize atıyordu. Elinde olsa sahili dökecekti denize ama...
Sabaha kadar aradı sarı papatyasını. Kim, neden alırdı ki bir çiçeği? Evet, hırsızlar eşya çalardı ama çiçek? Neden? Kendine sorduğu sorulardan birkaçıydı bunlar belki de. Buruşuk şakaklarından bu kez sadece süzülen göz yaşları değildi. Hayalleriydi, umutlarıydı, hayatıydı ve canıydı.
"Ah benim canım. Gitti." diyordu.
Fuat, oturduğu bankta üstündeki boz paltonun içine gömmüştü kendini. Bir yandan hocasının bir çiçek için bu kadar kendini üzmesine anlam veremiyor, bir yandan da hocasına üzülüyordu. Kendini hocasının yerine koyuyordu. Aslında hemen hemen benzerdi hayatları. Tek fark; Fuat hiç ailesini bilmiyordu. Hayat onu ailesini tanımadan kendisiyle tanıştırmıştı. Anlıyor hocasını. Çünkü hayata 1 - 0 sıfır yenik başlayan insanın hayatı kazanması için ya kendine son vermesi gerekir ya da son dükük çalana kadar ayağına gelen her topa vurması. İkisinin seçimi de aynıydı...
Kırmızı ışıkta beyaz bir limuzin durdu. Arka kapısının camı açıldı; anlaşılan Eris Fama, Eflatun'u tanımıştı. Şoförüne:
"Kenara çek." dedi.
Eris Fama, arabadan inip gözlüğünü çıkarıp sahilin kıyısında ki Eflatun'a doğru ilerliyordu. Bir yandan da onun ödül töreninde kazanan yazar olduğundan emin olmak için siyah gözlerini kısarak dikkatlice bakıyordu. Eflatun'un yanına geldi. Fuat, onu görünce hemen tanıyıp kendini toparladı ve ayağa kalktı. Eris Fama:
"Merhaba çocuk." dedi.
Fuat, tebessümle başını salladı. Eris Fama, Eflatun'un kendisini fark etmediğini anlayınca yaklaşıp Eflatun'un çökük sağ omzuna dokundu. Eflatun, başını yana çevirip buğulu gözlerle Eris Fama'yı baştan aşağı doğru süzdü. Eris Fama:
"Merhaba. Ben Eris Fama. Size ödülünüzü teslim etmiştim. Evime gidiyordum, görünce yanınıza uğrayıp yüz yüze tebrik etmek istedim. Malum, törende pek fırsatım olmadı."
Eflatun:
"Sağ olun" deyip yüzünü tekrar denize döndü.
Bilen bilir, yüzünü denize dönmek içini dalgalara süzmek gibidir. Hatta bir kaçıştır, "Beni bana bırakın" kaçışı. Eris Fama, Eflatun'un solgun yüzünden ve kırışıklıkların da inmek için bekleyen yaşlardan anladı üzgün olduğunu.
"Pek iyi görünmüyorsunuz. Bir sorun mu var?"
"Yok bir şey, en azından sizi ilgilendirecek bir şey yok."
Eflatun'un bu sert, soğuk tepkisine verecek cevap bulamadı ve Fuat'la göz göze geldi Eris Fama. Fuat:
"Hocamın bir sarı papatyası vardı. Törenden önce tüm eşyaları bahçeye koymuştuk, çalmışlar."
Eris Fama:
"Hani şu bahçedeki tek iri ağacın altında ki çiçekten mi bahsediyorsunuz?" diye sorunca Eflatun gözleri iri iri açılmış bir halde Eris Fama'ya döndü:
"Evet, evet! O, ondan sarı papatyamdan... Gördünüz mü yoksa?"
"Evet, benim korumalarım fark edip almışlar. Atacaklardı ama ben çok beğenip yanıma aldım."
Eflatun, gülerek:
"Nerede? Şimdi nerede?" dedi.
Eris Fama:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARI PAPATYA
ChickLitO, her şeyini kaybetmiş yalnız bir adam. O, sarı papatyasının her yaprağına hayallerini yazan bir adam. Tek isteği, güneşin onun için doğması. ... ve anladı ki; hayallerini ertelersen, kaybedersin.