3. BÖLÜM

120 40 0
                                    

Nihayet akşam olmuştu. Elinde ki gazeteyle, düşünceli bir şekilde koltukta oturuyordu. Beynini kemiren sesler çoktan susmuştu. Uzaklara dalan gözlerine hakim olamıyordu. Sanki bir şeyler arıyor gibiydiler. Yerinden kalktı, salonun ışığını kapatıp odasına gitti. Yatağına uzandı, yanda ki masadan onun resmini eline aldı.

"Ne dersin? Yapabilir miyim?" dedi ve resmi göğsüne bastırdı.
          
Ertesi gün erkenden uyanıp penceresinin önüne gelecek olan kuşlar için hazırlık yapmaya başladı. Yem koyduğu tabakları önce iyice yıkadı, temiz bir şekilde taze yemleri tabaklara boşalttı. Ardından su koyduğu tabakların suyunu tazeledi. İşini bitirdikten sonra pencerenin önüne geldi.

"Hadi bakalım." diyerek perdeyi çekti ve pencereyi açtı.
            
Güneşin ışıkları sardı yüzünü. Gözlerini kısarak tabakları yerleştirdi. Pencereyi kapatmadan mutfağa geri döndü. Kendine yetecek kadar çay koydu, kahvaltılıkları dolaptan çıkardı ve tek tek salonda ki masaya taşıdı. Tam kahvaltıya oturmuştu ki kapı çaldı. Kapıya yaklaştı:

"Kim o?"

"Benim Eflatun Bey, gabıcınız Hüseyin."
         
Eflatun, kapıyı yavaşça açtı.

"Günaydın Hüseyin. Nasılsın, bakalım?"

"Saol beyim, valla çok iyim. Gazteni getirdim de."

"Sağ ol, ver bakayım."

"Sen nassın beyim?"

"İyiyim, çok şükür. Buyur içeri geç, beraber kahvaltı yapalım."

"Yoğ  beyim. İşim var benim. Daha çöp toplaycam. Sana afyet olsun."

"Teşekkürler Hüseyin. Kolay gelsin." dedi ve kapıyı kapattı.
           
Masaya oturdu, gazetenin ilk sayfasında dün öğrencisi Fuat'ın ona gösterdiği yarışma vardı. Başlıkta kalın punto ve büyük harflerle "HAYALLERİNİZ İÇİN ZAMAN DARALIYOR!" yazıyordu. Bir yandan o başlığa takılıp kalırken diğer yandan çayını içiyordu. Göz ucuyla sarı papatyasına baktı:

"Ne dersin sarı papatyam, katılsak mı bu yarışmaya? Belki de..." dedi ve sarı papatyasının

"BİR GÜN YAZDIKLARIMI HERKES OKUYACAK VE O GÜN BENİM İÇİN GÜNEŞ DOĞACAK!" yazılı yaprağına dokundu.

"Belki de, güneş gerçekten o zaman doğacak. Ne dersin?"
            
Kahvaltısını bitirdikten sonra sarı papatyasını alıp penceresinin önüne koydu. Kuşlar yemlerini azaltmıştı, suları da bitmişti. Onları tazeledikten sonra pencereyi kapatıp odasına geçti. Çalışma masasına oturdu ve çekmecesinden eski sarı renkte olan ajandasını çıkardı. Yazdıklarını okumaya başladı. Küçüklüğünden beri yazardı aklına gelenleri. Yaptığı karalamaları görünce gülmeye başladı. Gülüşünün yanına ince bir gözyaşı iliştirdi. Her sayfa da kayboldu, yazdığı her satır onu daha çok boğdu. Ajandanın ortasına geldiğinde eskiden kalma siyah, beyaz bir resim buldu. Bu annesi, babası, ablası ve abisiyle çekildiği son resimdi. Onlarla gittiği son yaz tatiliydi, o tatilden dönen sadece kendisi olmuştu.
         
Artık gözyaşlarına izin vermişti. Resmi masaya koydu, elini yumruk yapıp ağzına tuttu. Dişlerini her sıkışında biraz daha içine hapsoldu. Öfkesini, sevgisini, nefretini, hasretini; ne biriktiyse kalbinde hepsini gözlerine sattı. Sözlerini düğüm düğüm işledi boğazına. Zamanı geri almak istedi ama bu imkansızdı. Susup kaldı öylece, ahlar geçti içinden, söylenmemiş sözlere değdi dili. Sonunda daha fazla dayanamadı, resmi öpüp ajandaya koydu. Son bir kez daha baktı ailesine, ajandayı kapattı. Yerine koyarken ajandayı gözlerine bir kez daha izin verdi. İçinde ki her şey yanaklarından süzülüp çekmeceye tek tek damladı. Çekmeceyi kapattı, derin bir nefes aldı. İki eliyle sildi gözyaşlarını. Sonra yerinden kalkıp çıktı odadan.
          
Akşam olmuştu, pencereden sarı papatyasını aldı. Batmak üzere olan güneşe baktı ve pencereyi kapattı. Sarı papatyasını masaya koyup mutfağa gitti. Kendine bir tost hazırladı ve yanına da papatya çayı koyup salona geldi. Sessizce masada karnını doyurdu. Önünde duran gazeteye baktı. Yarışmanın olduğu kısmı inceledi. Yerinden kalkıp ışıkları kapattı ve gazeteyi alarak odasına gitti. Günlüğünü çıkardı, yazmaya başladı:

SARI PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin