16. BÖLÜM

44 1 0
                                    

Yağmurlu bir sonbahar sabahıydı. Yağmuru beyaz papatyalarla dolu, panjursuz penceresinden sabahın erken saatlerinde kalkıp izlemeye koyulmuştu. Bir elini çenesinin altına koyup yüzüne hafif bir tebessüm iliştirmiş, sakince yağmurun kollarına bırakmıştı kendini. Bu havalar ona huzuru hissettiren en özel havalardı. Yağmurun bulutların kucağından kendini bıraktığı her damlasına o da kendinden bir parça katıyordu. Bildiği bir rivayete göre; her yağmur damlasını bir melek indiriyordu ve inen her melek bir dua alıp gökyüzüne çıkıyordu. Aklına bu geldiği an avuçlarını açtı ve gözlerini kapattı. Aklının kör kuytularına hapsettiği ne kadar isteği varsa döktü ortaya. Huzur, mutluluk, sağlık... Huzur, mutluluk, sağlık... Sarı papatyaya iyilik... Huzur, sağlık, sarı papatyaya iyilik, mutluluk...

- Allah'ım sarı papatyamı bana bağışla, ikimizi birbirimizden ayırma. Hayatımda bir o kaldı, onu da benden alma. Amin" deyip duasını bitirdi.

Sonra tekrar yağmurun şefkatli kollarına bıraktı kendini. Meleklerin dualarını alıp götürdüğünden emin bir şekilde gülümseyerek izledi gözleri yeryüzünü ve gökyüzünü. Sokağa baktığı zaman kitaplarını başına koyarak zıplaya zıplaya koşan birini gördü. Kendi kendine:

- Aa Fuat bu." deyip seslenmeye başladı.

- Fuaaaat! Fuuaaaat!"

Basının üstünde kitap taşıyan çocuk yağmurun altında birden durup başını yukarı kaldırdı.

- Hocam, kapıyı açar mısınız?" dedi.

Eflatun, çocuğun Fuat olduğunu anlatıp pencereyi kapattı ve kapıyı açtı. Fuat, koşarak merdiven basamaklarını çıkıp kapının önünde dikildi. O kadar çok koşmuştu ki nefes nefese kalmıştı.

- Ho... Hoo... Hocaam..."

Kelimeleri bile tam çıkaramayıp her hecede bir soluklanıyordu. Eflatun:

- Oğlum içeri geç, bir su iç ve kendine gel." dedi.

Fuat, hocasının bu teklifini bekliyormuşçasına kendini direkt içeri attı. Montunu çıkarıp askıya astı ve tekli koltuğa geçip oturdu. Arada bir nefesini kontrol etmek için düzenli nefes almaya çabalıyor, elini kalbine koyup hızlı atışlarını usullaştırmaya çabalıyordu. Eflatun, elinde bir bardak suyla Fuat'ın yanına geldi.

- Bu suyu iç, belli ki çok koşmuşsun."

Fuat, suyu o kadar hızlı içti ki Eflatun şaşkınlıkla çocuğun kendisine geri verdiği boş bardağa "Acaba tam doldurmadım mı" düşüncesiyle bakakaldı. Sonra bardağı masaya koyup Fuat'ın karşısına oturdu.

- Eee sakinleştin mi?"
- Evet, hocam. Sağ olun."
- Anlat bakalım, buraya mı geliyordun? Yoksa ben seslenince mi durup geldin?"
- Hocam, buraya geliyordum. Size bir haber vermeye geldim."
- Ne haberi?"
- Hocam, okulumuzda konferans verip kitabını imzalamak ister misiniz?"
- Neee?"

Bu haber Eflatun'u şaşırtmıştı ve daha önce böyle bir şey yaşamadığı için garip gelmişti. Tereddütle sordu:

- Peki, bu nasıl olacak?" Yani nasıl, anlamadım."
- Hocam, okul müdürümüz öğrenciler için bir yazarın gelip konferans yapmasını istiyor. Benim de aklıma siz geldiniz, müdür bir yazarı çağırmadan ben sizin adınızı söyledim. Çok sevindi. Sizi yarın okulumuza konferans vermeye ve kitabınızı imzalamaya davet ediyor."
- Yarın mı? Bir dakika, bir dakika..."

Eflatun, hızla ayağı fırladı. Bu hareketi ayağa kalktığı an istemsiz bir şekilde yaptığını fark etti. Eliyle sakalını sıvazlayıp masanın etrafında bir iki tur atmaya başladı.

- Yarın ha. Bu çok erken Fuat, bu çok erken."
- Hocam, biliyorum yarın erken. Aslında erken değil, geçen ay konferans belliydi. Ama müdürün gelmesini istediği yazar bugün gelemeyeceğini haber vermiş. Öğretmenimiz iptal edileceğini söyleyince bende sizin adınızı söyledim. Yani benim hatam. Ama konuşma metninizi rahatça hazırlayabilirsiniz. Siz yaparsınız hocam."
- Konuşma metni mi? Fuat, olmaz. Olmaz, bunu iptal et. Ben gelemem."

SARI PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin