2. BÖLÜM

157 42 5
                                    

Mahallede yine sessizce ilerlemeye başladı. O sırada bir çığlık duydu. Başını kaldırdığında oturduğu binanın önünde bir ambulans, birkaç hemşire, sedye de yatan birini ve sedyenin yanında Osman'ı gördü. Osman, bir eliyle sedyede yatan anneannesi Nebahat Hanım'ın saçlarını okşarken, diğer eliyle onun elini tutuyordu. Bu çığlık Osman'a aitti. Osman, gözlerinin kenarından süzülen yaşlara aldırmadan anneannesine uyanması için yalvarmaya devam ediyordu.

"Lütfen nine, beni bırakma. Söz bir daha kızdırmam seni. Aç gözlerini" diyerek hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.         

Arada hemşirelere de yalvarıyordu sesi:

"Uyanacak o biliyorum, uykusu ağırdır ninemin. Zor uyandırırım ben onu. Bakın kalbi atıyor hala" diyerek elini anneannesinin kalbine koydu ve sözlerine devam etti;

"Hem annemle babam da gelecekler birazdan. Ninem çok sevinecek onların gelişine. Uyandırın onu hadi."
            
Kadın hemşirelerden birisi, Osman'ı anneannesinden uzaklaştırıp:

"Lütfen evlât, ninen iyi olacak bundan emin ol. Sakinleşmen lazım şimdi."
          
Osman, yaşlı gözleriyle hemşireye baktı. Gözlerinden burnuna akıp, burnunda ki sıvıyla karışan suyu kazağının koluyla sildi.

"Ben de geleceğim, ninemi yalnız bırakmam. Hem annemler de hastaneye gelecek."

"İyi, hadi bin o zaman ambulansa."
           
Osman hızla ambulansa bindi, hemşirelerin de ambulansa binmesiyle ambulansın sirenleri çaldı ve oradan hızla uzaklaştı. Eflatun, mahalle de ki kadınların kendi aralarında ki konuşmalara kulak kabarttı.

"Vah vah, yazık kadına."

"Eee baya da yaşlanmıştı."

"Kız Aysel, o ölürse bu ev kime kalacak?"
           
Bu konuşmalar Eflatun'un canını sıkmıştı. Kasap Hayri Bey, Eflatun'un yanına geldi.

"Ah Eflatun Bey, yazık oldu kadına."
  
Eflatun, başını yerden kaldırmadan Hayri Bey'e döndü:

"Ne oldu Nebahat ablaya?"

"Kadın kalp krizi geçirmiş. Torunuyla tam kahvaltı yaparken. Eee gelmiş doksan yaşına, bir ayağı çukurda tabi."
         
Bu sözler Eflatun'u iyice sinirlendirmişti. Kaşlarını çatarak, başı önde bir şekilde:

"Lütfen işinize bakın." dedi ve binaya girdi.
          
Yavaş yavaş akşam oluyordu. Eflatun, okuduğu kitabı kenara bırakıp gözlüğünü çıkardı. Ayağa kalkıp cama yaklaştı ve mahalle de bir gelişme var mı diye perdeyi hafifçe araladı. Sessizce mahalleyi süzen gözleri yavaşça gökyüzüne doğru yükseldi. Kızıllıkların arasında batmak üzere olan güneşe doğru baktı:

"Ah be güneş, biliyorum bir gün içimde doğacaksın. Tıpkı her gün evime doğduğun gibi." dedi ve tebessümle perdeyi kapattı.
           
Masanın üstüne koyduğu kitabı aldı, kendi kendine iç geçirerek:

"Acaba Nebahat abla nasıldır. Umarım Allah onu sevdiklerine bağışlar, en çokta Osman'a. Miniğim nasılda ağlıyordu öyle."
          
Odasına girdi, kitabını masasına bırakıp kapıdan çıkarken gözü komidinin üzerinde ki resme takıldı. Eline aldı resmi, ondan kalan siyah beyaz son resimlerdendi, her çarşamba ziyaretine gittiği insandan. Elinde ki o resimle çıktı odadan. Önce mutfağa gitti, bir papatya çayı alıp salona geldi. Masaya oturdu, sarı papatyasının önüne koydu resmi, kendisinin tam karşısına. Uzun uzun baktı resme, bir yudum aldı çayından.

"Uzun zaman olmuş, seninle çay içmeyeli." dedi ve bir yudum daha aldı çayından, hafif bir tebessümle başını öne eğdi.

Sonra  başını kaldırıp dolan gözlerini kısarak ona baktı.

SARI PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin