17. BÖLÜM

37 1 0
                                    

Sözlerinden sonra içten bir nefes aldı ve bir anda salondaki alkış seslerinin kulağına işlediğini fark etti. Masadaki suyu alıp yavaş yavaş içmeye başladı. Her yudumunda su şişesinin yansımasından ona bakan gözleri görebiliyordu. Artık ona bakan gözler salona girdiği andaki bakışlarla bakmıyorlardı. Sanki hepsine kendinden bir parça bırakıyordu Eflatun ya da onların her parçasında kendi parçalarını buluyordu.

Elindeki şişeyi masaya bırakıp konuşmasına devam etmeye karar verdi.

- Aslında düşününce hayat hepimizi o yılda bir açan çiçekte takılı bırakıyor. Ama dökülen yapraklarına takılıp kalmayanlar o çiceğin farkına varıyor ve çiçeğin farkına vardığınız an o sizin tüm dallarınızın yeniden yeşillenmesine sebep oluyor. Umut gibi, hayat gibi geliyor size. Bana da öyle oldu.

Benim hayatım ne zirvedeydi ne de zeminde. Eğer hayat bir binadan ibaret olsaydı benim hayatım o binanın bodrum katının daha da aşağısı olurdu, yani şey yerin dibi.

O yerin dibinde benden çok yaprak döküldü, üstelik bu bir anda da olmadı. Yavaş yavaş ve tek tek oldu. Ben dökülen her yaprağımın acısını yüreğimde, buzun muma aşkı gibi hissettim. Bilir misiniz o aşkı? Buz muma aşık olur, fakat muma yan yana gelirlerse kendisinin eriyerek öleceğini söyler. Mum uzaktan uzağa izler onu ama buzun onsuz da eridiğini fark eder. Madem onsuz da eriyebiliyordu o zaman neden yan yana gelemiyorlardı, buna bir türlü anlam veremez. Yavaş yavaş yaklaşır buza doğru fakat o her adım attığında buzun erimesinin hızlandığını fark eder. Hemen geri çeker kendini. Buzun erimesini görmek içten içe canını yakar. O kadar yanar ve o kadar acıya bulanır ki mum, minik yüreği buna dayanamaz daha fazla ve buzun ölümünü görmemek için ateşini arttırır. Buzdan önce ölmek için...

Ben hiçbir zaman mum kadar kendimi yakmaya cesaret edemedim. Bu yüzden bütün buzlarım benden önce eridi. Ben hepsinin tek tek vedasına şahit oldum. Bunun nasıl bir acı, nasıl bir ızdırap olduğunu baharının sonunda sadece dallarıyla baş başa kalanlar bilir. Ben sadece baharda değil, her mevsimin sonunda dallarımla baş başa kaldım. Ama hani başta da dedim ya, yılda bir açan çiçekte takılı kalıyorum diye. Hayat her 'öldüm' dediğimde 'yaşıyorsun' diyerek kaldırdı beni. İşte bunu sağlayan yılda bir kez ayağıma takılan o çiçekti. O çiçeğin adı, umut. Şimdi kaç mevsim daha yaprak döker hayatım bilmiyorum ama bildiğim tek şey ben her düşüşte yılda bir açan o  çiçeğin ayağıma takılmasına hayranım. Siz de öyle olun, olur mu? Bırakın, ayağınız o yılda bir açan çiçeğe takılsın. Bırakın, hayat sizi 'bitti' dediğiniz anda o çiçekle sarsın. Umutlu olun, yaşamla dolun."

Salondaki herkes ayağa kalkıp hayranlıkla onu alkışladı. Oturduğu yerden hafifçe başını yukarı kaldırıp gülümsedi. Sonra ayağa kalkıp selam verdi.

İçindeki çocuk evinin yolunu hoplaya zıplaya tutarken o ilk kez kendisiyle  gurur duymanın verdiği hazla bir an önce kendini eve atmak için sabırsızlanıyordu. Şu andan memnundu, şimdiden memnundu, bugünden memnundu. Yaptığı konuşmadan memnundu. İçini rahatça dökebildiği o insanların kendine ışık dolu bakışlar atmasından memnundu. Kendinden, zihninden, duygularından memnundu.

Eve gelir gelmez üstünü çıkarmadan masada duran sarı papatyasını eline aldı. Salonun içinde sağa sola döne döne dans etmeye ve bildiği bütün şarkılardan birer parça mırıldanmaya başladı. Mutluydu. Sarı papatyasını masaya bıraktı. Kabanını ve şapkasını da çıkardıktan sonra papatyasının karşısına oturdu ve yapraklarını karıştırmaya başladı. Sonunda aradığı yaprağı buldu:

"KENDİNLE GURUR GUY"

Hayallerinden birini daha gerçekleştirmenin sevinciyle dikkatle kopardığı yaprağı yerinden. Avucuna alıp gülümsedi ve istemsizce gözümden süzülen yaşlardan birinin yaprağın üstüne damladığını fark etti. Avucunun içindeki yaprağı iyice sıktı. Sarı papatyasına bakıp:

- İşte biri daha gerçek oldu. İyi ki varsın sarı papatyam." dedi.

O gün akşama kadar sarı papatyasıyla sohbet etti, kendine en sevdiği yemekleri yapıp büyük bir iştahla yedi, uzun zamandır dinlemediği plaklarını taktı ve onlara eşlik etti. Arada sırada camdan gökyüzünü izleyip hayatına teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Saat epeyce ilerlemişti. Sarı papatyasını alıp yatak odasına gitti. Çalışma masasına oturup günlük defterini açtı. Uzun süredir hiçbir şey yazmadığını fark etti. Yeni bir sayfa açıp şunları yazdı:

"Sevgili Günlük,
Sanırım hayatım güzelliklere kapı açtı."

Günlüğünü kapatıp çekmecede duran onun resmini aldı. Gülümseyerek dokundu onun yüzüne. Gözlerini kapattı. Arkadan boynuna sarılan bir el hissetti ve yanağına dokunan narin bir buse. Bir ses kulağına eğildi sonra:

- Seninle gurur duyuyorum." dedi.

Eflatun, o anın bitmemesini istediği için gözlerini hiç açmadı, sadece:

- Biliyorum." dedi.

İçtenlikle sarıldı o el ona. Artık bedeni yanındaydı. Onun elini alıp öptü ve göğsüne bastırdı. Kalbinin atışlarının bedenini delercesine hızlandığını hissediyordu. Ses tekrar kulağına eğildi:

- Kendinle gurur duymalısın."
- Duyuyorum."

Gözlerinden süzülen yaşların göğsüne bastırdığı o narin ele damlayan seslerine şahit oluyordu kulakları. Gözlerini açtı ve kendi göğsünde olan eline baktı. Etrafına bakındı fakat yine kimseyi göremedi. Birkaç kez boğuk boğuk seslenmeye başladı:

- Umay! Umay!"

Ses gelmedi. Resmi göğsüne bastırarak:

- Seni çok özledim." dedi ve tüm yaşlarını serbest bıraktı.

Sabah uyandığında saate baktı. Saat havanın henüz aydınlanmadığı anlardan biriydi ve o yataktan çıkmak istemiyordu. Komodinin çekmecesini açtı ve orada bir dal sigara gördü. Yerinden doğrulup sigarayı eline aldı. Uzun zamandır içmiyordu ve kim bilir bu sigara ne kadar süredir oradaydı. Sigarayı alıp odadan çıktı. Hızlıca kabanını giyip şapkasını taktı.

Evden çıkıp önüne ilk gelen bakkala uğrayıp ufak bir çakmak aldı. Hızlı adımlarla birkaç sokak ve trafik eşliğinde birkaç yol geçtikten sonra kendini köprüde buldu. Köprüde durup sigarasını yaktı. Önce tekrar başlayıp başlamamakta tereddüt etti ama sonra içindekilerin sigaranın dumanına karışıp yok olacağını düşündü. Sigarayı ağzına götürdü, biraz öksürükten sonra alışmaya başladı. Köprüye dayanıp aşağıdan geçen arabalara baka baka tüttürdü sigarasını. İçine her çekişinde kendi içindekileri dumanına veriyor ve böylece içindekiler dumanla birlikte gökyüzüne karışıp yok oluyordu. Bu durum adeta onu rahatlatıyor gibiydi. Her dumanın arkasından uzun uzun bakıyor, bir daha kendisine dönmemesini diliyordu. İçinde dünden kalma ufak bir huzur, koca bir gurur ama kırık, tedirgin bir sol yan saklıyordu. Tüm gelmişine, geçmişine, ölmüşüne, kalmışına karşı bir kahkaha patlattı. Dün geceki hayali düşündü. Göğsüne bastırdığı o eli, boynuna sarılan o eli, yanında durup tenine değen o bedeni ve kulağına gelen o sesi... Söndürüp köprüden attı sigarasını ve eve dönmek için yola koyuldu.

SARI PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin