18. BÖLÜM

36 1 0
                                    

"Ruhunla yatıp ruhunla kalkıyorum.
Saatler, günler ruhunda,
Ruhun yanımda.
Her yerde sen, her yer sen.
Duvarda, oturduğum masada, kanepenin yanında, mutfakta, yatağın baş ucunda...
Git başımdan Umay.
Lütfen git.
Beni sensizliğe müebbet edip
Şimdi ruhunla af çıkarma bana.
Ben sen gittiğinde idam ettim kendimi."

Günler geçmiş, haftalar ilerlemiş ve aylar çoktan yerini doldurmuştu. Soğuğun keskin kokusu arasına sızan karın bıraktığı sessizlik, ocak ayının ilk haftasından dışarıda yerini almıştı. Mahallede bir huzur sessizliği, camlarda kar tanelerinin ayak izleri; gecesi ayrı, gündüzü ayrı bir kış masalı.

Eflatun tek başına evinin salonunda oturmuş; bir yandan kitap okuyor, bir yandan da geceye armağan ettiği plak da Hümeyra'yı dinliyordu. Arka fonda;

"Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor." cümlesi döndükçe Eflatun, burada dalıp gidiyor.

Tüm ailesini tek tek düşünüyor. Birkaç gündür, hatta belki de haftalardır aklında sürekli onların dolaştığını fark ediyor. Sadece bedenen değil; onları aldığı nefesin, attığı kalbinin bile çok özlediğini fark ediyor.

Umay, bu ara çok sık uğrar olmuştu ona. Öyle ki bazen hayal mi gerçek mi anlamıyordu Eflatun. Hayal ve gerçeklik arasında kendini sıkışmış hissettiği an sadece o anın kucağına bırakıyordu kendini. Özlüyordu. Onu ve ona dair her şeyi. Saçını, tenini, kokusunu, karşındaki duruşunu bile. Ölü bir bedenin özlemini canlı bir ruh bile geçiremiyordu. Ne diyordu Hümeyra:

- Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor."

Bunları düşüne düşüne kitabını okumaya devam etti. Her yeni sayfa da özlediklerini bulmanın umudunu taşıyordu. İyice dalıp gittiği bir anda tüm dikkatini kapının çalan tokmağı dağıttı. Gözlüğünü çıkarıp gözlerini ovuşturdu ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açınca karşısında Fuat'ı gördü. Saat neredeyse geceye gelmişti ve Fuat'ın bu saatlerde ona gelmesi pek alışık olduğu bir durum değildi. Şaşkınlıkla ve bir şey oldu endişesiyle:

- Fuat! Hayırdır oğlum, bu saatte. Bir sıkıntı mı var?"
- Hayır hocam. Yani sıkıntı değil, heyecan var. Girebilir miyim?"
- Ah, tabii ki! Buyur gir."

Fuat, içeri girip heyecanla etrafa bakındı. Sanki o kadar boş alanda kendine oturacak bir yer bulamıyordu. Öyle ki ellerini ovuşturmaya, hatta koltuklar ve sandalyeler arasında mekik dokumaya bile başlamıştı. Bu garip halleri Eflatun'u hem güldürdü hem de iyice şaşırttı.

- Oğlum, bir yere otursana."
- Pardon hocam. Kusura bakmayın, aşırı heyecan yaptım da."

Fuat, tekli koltuğa oturduğu sırada Eflatun ona ve kendisine mutfaktan birer maden suyu getirdi. Fuat'ın tam karşısındaki tekli koltuğa geçip maden sularını açtı.

- İç ve sakinleş. Sonra da bana neden bu kadar heyecanlı olduğunu anlat."
- Teşekkür ederim hocam."

Fuat, maden suyunu tek yudumda yarıya indirip derin bir nefes aldı. Sonra Eflatun'a:

- Hocam, yarın günlerden ne?" diye sordu.
- Çarşamba."
- Evet ama yanlış soruyu sordum. Yarının önemi ne, asıl soru bu?"
- Yarının önemi, ah evet."

Eflatun, başını önüne eğip hafif bir gülümseme iliştirdi yüzüne. Çünkü yarın "SARI PAPATYA" kitabı tüm dünyada satışa sunulacaktı ve onun için kitabının tanıtım günüydü.

- Yarının önemi, Sarı Papatya'm çıkacak."
- Evet hocam ama onun da ötesinde kitap tanıtım programınız var. Yani basın mensupları ve okuyucularınız gelecek."
- Evet, biliyorum."
- Hocam, bir hazırlık yapmamız lazım."
- Nasıl yani? Konuşma metni gibi mi?"
- Sayılır."

Fuat, çantasından çıkardığı bilgisayarından bir dosya açtı. Orada öğretmeni Eflatun için hazırladığı birkaç örnek konuşma ve gelecek olan basın mensuplarının listesi yer alıyordu. Eflatun'a tek tek bu listeleri gösterdi. Eflatun, basın mensuplarının beş sayfalık listesini görünce yarın içinde bulunacağı durumun aslında düşündüğü ve hafife aldığı kadar basit bir şey olmadığını anladı.

- Bu kadar insan benim kitabım için mi gelecek?" diye sordu şaşırarak.
- Evet, hocam. Hepsi sizin kitabınızı ve sizi yakından görmek istiyor."

Fuat, onları asıl ilgilendiren basın konuşması metinlerini açtı:

- Ben birkaç tane metin hazırladım. Bunları bir inceleyin. Sonra isterseniz bunlardan düzenleyip yeni bir metin yazarız ya da bunlardan birini direkt okursunuz."
- Anladım ama kendim rastgele konuşsam olmaz mı?"
- İçinizden geldiği gibi mi?"
- Evet."
- Olmaz hocam. Yani bu basit bir konferans değil, birçok basının bulunacağı bir toplantı. Bu yüzden dikkatli ve özel bir konuşma olmalı. Çünkü yarın söyleyeceğiniz her söz basında yer alacak."

Son cümle Eflatun'un göz bebeklerini yerlerinden fırlatmak için yetmişti. Bu karanlık evinden çıkmadan kimsenin kolay kolay adını bile bilmediği ve bilenlerin bile adını unuttuğu adamı şimdi tüm dünya tanıyordu. Herkes EFLATUN OKYANUS'u biliyordu. Bu onun sarı papatyasına yazdığı hayallerinin çok ötesinde bir şeydi. Hayal ve ötesi...

Fuat'ın bilgisayardan açtığı konuşma metinlerini dikkatli ve tek tek inceledi. Arada gözlüklü okudu, arada gözlüksüz. Arada gülerek okudu, arada duygulanarak. Arada yüksek sesle, arada sadece kendine okudu. Saatler iyice ilerlediğinde saat sabahın altısıydı. Fuat tekli koltukta bir ucunda kafası, diğer ucunda ayakları öylece uyuyakalmıştı. Arada açık olan ağzından çeşitli hırıltılar çıkıyor ve ne dediği anlaşılmayan bir sayıklama döngüsüne giriyordu. Eflatun ise bu saate kadar bilgisayardaki metinlerin başından ayrılmamıştı. Sabaha kadar art arda kahve içmiş, eline kalemini alıp kağıda kendi konuşmasını karalamıştı.

- BİTTİ!" aniden kocaman harflerle bağırması Fuat'ı koltuktan düşürmüştü.

Eflatun onun bu haline önce gülmüş, sonra uyku sersemliğiyle yerinden kalkamayan Fuat'ı kaldırıp koltuğa oturtmuştu.

- İyi misin?"
- Hocam, beni korkuttunuz. Ne bitti?"
- Konuşmam. Basın için yapacağım konuşma. Bak" diyerek Fuat'a elindeki kağıtları verdi.

Fuat altı sayfalık kağıtların hepsine hızla göz attı. Hocası konuşma metniyle uğraşırken kendisinin uyuması Fuat'ı utandırdı. Çünkü buraya hocasına yardım için gelmişti.

- Hocam, siz hiç uyumadınız mı?"
- Hayır. Daha güzel bir konuşma için sabahladım ama huna değdiğine eminim."
- Anladım, kusura bakmayın hocam. Yani ben özür dilerim."
- Neden?"
- Güya dün buraya size yardıma geldim ama uyuyakalmışım."
- Saçmalama Fuat, ben yazdım bile konuşmamı. Hadi kalk, kahvaltı yapalım ve bir an önce kitap tanıtımına gidelim."

Beyoğlu'nun nezih ve oldukça büyük bir mekanında hemen önünde kocaman bir levha duruyordu, üstünde de bir afiş:

"SARI PAPATYA - EFLATUN OKYANUS"

"Sanırım hayaller şimdi umulmadığı kadar gerçek olacak."

Eflatun, içeriye adım atınca böyle düşünüyordu. Attığı her adımda kalbinin sesini ayaklarının başucundan duyabiliyordu. Nefesinin soluk borusunda bir o yana bir bu yana mekik dokuduğundan emindi. Geldi ve masasına geçti. Masa üstünde adının yazılı olduğu SARI PAPATYA kitabıyla doluydu. Kitabına baktı.
Üstünde siyah ve kalınca bir puntoyla yazılı duran adına baktı. Sonra altındaki küçük harflerle yazdığı o yazıya;

"belki üstümüzde beyaz papatyaların ah'ı vardır"

- Sanırım bir kere geldiğim bu dünyaya kendimden bıraktığım en anlamlı iz bu kitap oldu." diye geçirdi içinden.

O sırada kapaktaki resim dikkatini çekti. Beyaz papatyaların içindeki tek sarı papatyayı gördü. O anları hatırladı; Umay'la beraber o sarı papatyayı bulup her yaprağına tek tek hayallerini yazdıkları o anı. Kendini kendi gözünde küçük gördü; hayatında yaşadığı en masumca anın o hayalleri tek tek yaprağa yazmak olduğunu biliyordu.

Kitap tanıtımına henüz vakit vardı. Biraz erken gelip hem mekanı görmek hem de önceden kendini ısındırmak istemişti. Ta ki günlerden çarşamba olduğunu karşısındaki kolonda asılı duran takvim hatırlatana kadar.

- Bunu nasıl unuturum?" diyerek bastonunu alıp yerinden fırladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SARI PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin