Giriş|

2.8K 116 13
                                    


"Üzgünüm, annenizi kaybettik."
Doktorun sesi kulaklarımda yankılanırken olayı anlamak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırmıştım. Nefes almayı unutmuş, kolumdan tutan hemşireyi umursamayarak kendimi olduğum yere bırakmıştım. Dudaklarımdan sessizce "Gitti." sözcüğü adeta bir hıçkırık şeklinde çıkmıştı, daha sonrası ise benim için bir karanlıktan ibaretti.

Yattığım yerden az önce görmüş olduğum kabustan dolayı sıçrayarak kalktım, kendime gelebilmek için birkaç saniye olduğum yerde durdum. Kabus olarak adlandırdığım olay 4 ay önce başıma gelen bir olaydı. 4 aydır her gece o kabusu görüyordum. Annemin öldüğü günü.

Bitmek bilmeyen uykusuz günlerimin ardından birkaç saat önce koltukta uyuyakaldığımı hatırlıyordum. Çıplak ayaklarımı zemine değdirdikten sonra önce sağa daha sonra ise sola baktım. 4 ay önce annem ile birlikte yaşadığım bu evde artık yapayalnızdım. Buraya ev demek bile istemiyordum çünkü burası her gün özlediğim anılarımı hatırlatan bir cehennemdi sadece.
Bir daha asla yaşayamayacağım anıları.

Yavaş adımlarla mutfağa vardıktan sonra buzdolabından suyu çıkardım ve bardağa koydum. Buz gibi olan suyun boğazımdan geçmesine izin verdim. Hemen karşımda olan duvar saatine giden ela gözlerim odanın karanlık oluşundan dolayı sayıları seçemedi. Ağzımdan çıkan "lanet olsun" cümlesi ile az önce uyandığım odanın yolunu tuttum.

Koltuğun hemen yanına fırlatmış olduğum telefonumun ekranından saate baktım. Birkaç saat sonra gece yarısı olacaktı. Kendimi koltuğa bıraktıktan sonra telefonumu az önce aldığım yere sakin bir şekilde tekrardan fırlattım.

Birden elim günlerdir açmaya tenezzül dahi etmediğim televizyonun kumandasına gitti. Açma düğmesine bastıktan sonra karşıma çıkan kanalda birkaç saniye gözlerimi gezdirdim. Avengers'ın kurtarmış olduğu hayatlardan bahsettiğini görünce gözlerimi devirmemek için zor durdum. Dünyanın en güçlü kahramanları falan filan. Ekrana sırasıyla fotoğraflarını vermeye başladıklarında elim kanalı değiştirmek için kumandaya gitti ama ekranda birden Tony Stark ve o alışık olduğum sesi belirdi.

"Dünyayı kurtarıyor olabilirsin ama kızının hayatı hakkında en ufak bir fikrin yok Stark." diye adete küfür edermişçesine çıktı ağzımdan sözcükler.

Kendimi onun kızı olarak görmek istemiyordum, yıllardır bizden uzak yaşadığı bir hayatı vardı. 7 yaşına kadar annem, ben ve o bana göre mutlu bir hayat sürüyorduk. O yaştan sonra onu çok görmemiştim. Bir şeyler yolunda gitmemişti ve bir gece annem ile birlikte o evden gittiğimizi hatırlıyordum. Kendimi her ne kadar Ashley Stark olarak görmek istemesem de bu isim yapışmıştı hayatıma ve anneme vermiş olduğum sözden dolayı da bundan vazgeçemiyordum.

4 ay önce annemi trafik kazasında kaybetmiştim ve o öldükten sonra babam bana ulaşmaya çalışmıştı. Ama bu zamana kadar yanımda olmadığı için yine yanımda olmasına gerek duymamıştım.

Kulaklarımda yankılanan herkesin kurtarıcısı Tony Stark'ın sesini kumandanın kapat tuşuna basarak susturdum. O an gözlerime akın eden yaşları her ne kadar geri göndermeye çalışsam da bunu başaramamıştım.

22 yaşında genç bir kızdım. Hayatta hiçbir tecrübem yoktu. Güçlü değildim. İnsanları çok iyi tanımıyordum. Yeni yeni bir şeyleri oturtmaya çalışıyordum. Ama birden yapayalnız kalmıştım. Yıllardır kendimi annem sayesinde yalnız hissetmemiştim. Her ne kadar baba boşluğu kolay dolmasa da annem bir şekilde halletmişti ve ikimiz mutluyduk. Sonra birden annem gitmişti. Ve ben yapayalnız kalmıştım.

Göz yaşlarım hıçkırık seslerime karışıyordu, saatler ilerliyordu. Gece yarısına her saniye yaklaştığımda daha da yalnız hissediyordum kendimi.

Sonra birden içinde bulunduğum eskiden ev olarak isimlendirdiğim bu cehennemde bir ses kulaklarımda yankılanmaya başladı. Ses mutfaktan geliyordu ve sesten anladığım kadarıyla cam binlerce parçaya ayrılmıştı.

Ağlamamı bir anda durdurdum. Çıplak ayaklarımı zeminle buluşturdum, ayağa kalktım. Odanın kapısının yanına vardım ve içinde bulunduğum odanın aydınlanmasını sağladım.

"Pekala Ashley şimdi sakince sesin geldiği odaya git."

Kendime söylediğim sözde bana güven veren bu laflarımla birlikte yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledim.

Mutfağa vardığımda derin bir nefes aldım ve çok fazla dua etmediğim Tanrı'ya içinde bulunduğum korkunç durumdan dolayı dua ettim ve az önceki odada yaptığım gibi ışığı açmak için elimi düğmeye doğru götürdüm. Götürmemle birlikte hissettiğim kadarı ile metal bir şey sertçe elimi kavradı.

Dudaklarımdan çıkan hıçkırık gecenin karanlığına karışırken ben bu sefer gerçekten içten bir şekilde Tanrı'ya içimden dua ediyordum.

Metal olarak adlandırdığım şey elimi serçe boşluğa bıraktığında bulmuş olduğum ufak zaman ile ışığı hızlı bir şekilde açtım.

Gözlerimi yerden alıp az önce elimi sertçe tutan şeye baktığımda karşımda daha önce hayatımda asla görmediğim bir adamı gördüm. Yüzünde maske vardı. Uzun boyluydu ve saçları da uzundu.
Kenarlarını boyadığı mavi gözlerine ela gözlerimi diktim, daha sonra sol koluna gözlerim gitti ve sol kolunun hepimizin aksine metal olduğunu gördüm.

Kolundan gözlerimi hızlı bir şekilde alıp tekrardan mavilerine baktığımda bana garip bir şekilde baktığını gördüm ve pekala bu hoşuma gitmemişti. Tanrım bu adam kimdi? Mutfağımda ne arıyordu, film mi çekiyorduk?

Mavi gözleri yavaştan öfkeli bir hâl aldığında ben de yavaşça yutkundum ve dudaklarımdan istemeyerek de olsa sessizce o kelimeleri döktüm.

"Sen de kimsin?"

--

Herkese merhaba 💗
İlk defa böyle bir şey yazıyorum ve umarım istediğim gibi olur. 🥺👉🏻👈🏻
Bu giriş bölümü olduğu için kısa oldu ve olayların daha henüz çok başı, çok geçmeden ilk bölümü paylaşırım 💚

THE WINTER SOLDIER | Bucky Barnes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin