BÖLÜM 17|

990 74 14
                                    

2018

"Rose biraz daha yana kaymış olsaydın Jack de sığardı oraya!"

Elimdeki mısır gevreğinden bir kaşık daha aldığımda filme daha fazla dayanamadım ve bilgisayarın ekranını kapattım.

Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Titanik'i kaçıncı izleyişim olursa olsun her zaman son sahnesinde göz yaşlarımı tutamıyordum.

O sırada elektronik bilekliğime gelen arama oturduğum yerden doğrulmama sebep oldu. Gelen aramayı onayladığımda karşımda T'challa'yı görmemle yüzümde bir gülümseme oluştu.

"Tanıdık bir yüz görmek çok güzel."
Sesimi duymasıyla o da güldü.
"Nasılsın Ashley?"

Mısır gevreğimden bir kaşık daha aldım.
"Az önce Titanik'i yüzüncü kez bitirmiş olabilirim ve Rose'a bir kez daha küfür ettim."
Kahkahası kulaklarımı doldurdu.
"Sen nasılsın? Kral olmak nasıl gidiyor?"

Olduğu yerde birkaç adım attığını ekrandan gördüm.
"Her şey yolunda."
Sonra yüzüne bir gülümseme yayıldı.
"Açıkçası seni aramamın sebebi birisini görmeni istemem. Buraya gelebilir misin?"

Beynim dediği şeyi algılamaya çalışırken kalbim ise bahsettiği kişiden dolayı daha hızlı atıyordu. Yutkundum ve dudaklarımı araladım.
"Uyandı mı?"

T'challa başını salladı.
"Sana konumu atacağım. Okoye seni almaya gelecek. Yakında görüşürüz."

Karşılık vermemi beklemeden aramayı sonlandırdığında oturduğum yerden hızla kalktım ve hazırlanmaya koyuldum.

2 yıldır kaçak bir hayat yaşıyordum. Hükümet peşimdeydi. Tıpkı Steve, Sam, Natasha ve Wanda'nın peşinde oldukları gibi. Scott ve Clint ise 2 yıldır ev hapsindelerdi.

Şimdi ise İskoçya'daydım. Açıkçası Steve ve Sam gibi hareketli bir hayat yaşamak istemediğim için Wanda ile buraya gelmiştik. Aynı yerde kalmıyorduk ama aynı ülkedeydik. Wanda zaten arada sırada Vision ile ufak kaçamaklar yapıyordu. İkisi adına gerçekten mutluydum.

Ben yalnızdım. Babam ile görüşme gibi bir şansım yoktu. Sadece Steve ve Sam'den haber alıyordum. Natasha'dan da aynı şekilde. Wanda bu süreçte en çok konuştuğum kişi olabilirdi.

Çantama birkaç eşya attığımda odamın aynasından kendime baktım. Saçlarımı kesmiştim. Eskisi gibi uzun değillerdi. Serum sayesinde zaten yıllar geçse de yaşım çok bir şey fark etmiyordu.

O esnada bilekliğime gelen konuma baktım. Çok uzak değildi. Yürüyerek varabileceğim bir mesafeydi.

Evden çıktığımda ceketimin şapkasını geçirdim. İskoçya soğuk bir ülkeydi. Pek fazla hava ısınmıyordu. Yazları bile çok sıcak değildi.

Nihayet elimdeki konuma ulaştığımda karşımda beni Wakanda'ya götürecek jeti gördüm. Adımlarımı oraya doğru hızlandırdım. Jetin içine girdiğimde karşımda Okoye'yi gördüm. Çok fazla gülümseyen bir insan değildi anladığım kadarıyla.

"Selam."
Ona baktığımda gülümsedim. O selam vermeme karşılık olarak bir şey demedi. Jetin kapısını kapattı ve havalanmak için önündeki ekrana döndü.

Daha fazla bir şey demeden boş bulduğum yere oturdum. İstemsiz bir şekilde ayağımı sallamaya başladım. Hatta yine istemsiz bir şekilde dudağımı kemirdiğim bile söylenebilirdi.

THE WINTER SOLDIER | Bucky Barnes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin