Bölüm 14|

838 63 1
                                    

Yarım saattir ofiste oturuyorduk ve Ross başımızın etini yiyordu.
"Nerede olduklarını bildiğinizi sanmıyorum."
Babam benim aksime ayakta duruyordu. Yüzü yediği yumruktan dolayı morarmıştı.
"Öğreneceğiz. GSG-9'lar sınırı tuttu. Reconlar 7/24 uçuyor. Onlar yerini bulacak. Gerisini biz halledeceğiz."

Ross babamın yüzüne bakmadan gözlerini benimle buluşturdu.
"Ama nedense içimden bir ses senin nerede olduklarını bildiğini söylüyor."
Oturduğum yerden kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Nereden bilebilirim?"
"Barnes ile bir geçmişin var ve yakın duruyorsunuz."

Sinirden dudaklarımı farkında olmadan dişlemeye başladım.
"İnanın ben de nerede olduklarını sizin kadar merak ediyorum Sayın Bakan."

Daha sonra babama doğru döndü.
"Siz halletmeyeceksiniz Stark. Tarafsız olamayacağınız açık. Özel kuvvetleri yönlendiriyorum."

"Çatışma çıkarsa ne olacak? Steve Rogers'ı mı öldüreceksiniz?"
Natasha'nın da gergin olduğu ses tonundan açıkça belliydi.
Ross buna aldanmadan konuşmasına devam etti.
"Üzerimize gelinirse evet. Rogers olmasaydı Barnes Romanya'da etkisiz hale getirilecekti. Şu anda hayatta olan insanlar olurdu."

Babam bulduğu boş bir yere oturdu. Ross hemen onun karşısına geçti.
"Kararlarımı sorgulamakta serbestsin Stark."
"Kusura bakmayın ama bu işi çelik yelekli çocuklarla çözemeyeceksiniz. Onu bizim getirmemize izin vermelisiniz."
Babamın son söylediğinden sonra Ross bakışlarını ondan çekip bana yönlendirdi. Kısa bir sürenin ardından tekrardan babama baktı.
"Geçen seferkinden ne kadar farklı olacak?"
Babam derin bir nefes alarak kelimeleri emin bir şekilde söyledi.
"Çünkü bu sefer takım elbise giymiyor olacağım."

İşte bu yaklaşan savaşın habercisiydi. Herkes daha da ikiye bölünmüş bir haldeydi.
"72 saat içinde hallolmuş bil."
"36 saat. Barnes, Rogers, Wilson."
Ross son sözlerini de söylerken bulunduğumuz odadan çıktı. Babam arkasından bağırdı.
"Teşekkürler efendim."

Üçümüz Natasha, babam ve ben odada yalnız kaldığımızda babam ile göz göze geldim. Derin bir nefes aldı.
"Sol kolum uyuştu, normal bir şey mi bu?"
Natasha yerinden kalkarak babamın omzuna dokundu.
"İyi misin?"
"Her zaman."

Onlar kendi aralarında konuşurlarken telefonuma bir mesaj geldi. Gözlerimi ekrana sabitlediğimde gelen mesajın Steve'den olduğunu gördüm.
'Binadan çıktığın an görünen köşeye gel.'

Çaktırmadan telefonu cebime geri koyduğumda babamın ve Natasha'nın hala konuştuğunu gördüm. Eksik olan adamlardan bahsediyorlardı. Onlara aldırmadan yerimden kalktım ve babamın yanına gelerek yanağına ufak bir öpücük kondurdum.
"İyisin değil mi?"
Elini elime koyarak gülümsedi.
"İyiyim."
İyi olduğuna emin olduğumda kapıya doğru yöneldim.
"Burası fazla canımı sıkmaya başladı. Biraz hava alsam iyi olacak."

Çıkmadan önce babama baktığımda başını salladı.
"Bir yerlere kaybolma."
"Denerim."

Dikkat çekmeyecek bir şekilde binanın içinde adımlarımı hızlandırırken nihayet dış kapıya vardım ve dışarıya çıktım. Steve'in dediği yeri gördüğümde kör bir nokta olduğunu ve hiç kimsenin bakmaya gerek duymadığı bir yer olduğunu gördüm.

Oraya doğru adımlarımı yönlendirdim. Takip edilmediğimden emin olduktan sonra nihayet tam o noktaya geldiğimde bir elin beni çektiğini hissettim. Kendime gelmemle birlikte bunun Steve olduğunu gördüm. İşaret parmağını dudaklarına götürerek susmam gerektiğini söyledi.
"Görmek isteyeceğin birisi var."

THE WINTER SOLDIER | Bucky Barnes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin