get✨it✋🏻let🚀it🚔roll🤠
Mutfak masasında akşam yemeği yiyorduk. Jimin harika mı harika tuzsuz bir yemek yapmıştı. Her kaşıkta daha da tuzsuz geliyordu ağıza ve herkes tuzluğu birbirine paslıyordu.
Kızgınlıktan dün gece çıkmıştım ve yine Jeongguk ile aynı odada kalmaya başlamıştık. Sabah birleşik yatakları ve dağılmış kıyafetlerini görünce kısa bir kalp krizi geçirmişti. Tabii kokusuyla rahatladığımı öğrendikten sonra biraz olsun sakinlemişti. Vicdan yapıyordu, zavallım.
Yemeğin geneli sessiz geçiyordu ta ki Jin'in hiç sormamış olmasını dilediğim soruya kadar. "Ee, mühür hakkında konuştunuz mu hiç?"
Derince yutkundum. Masadaki herkesin gözü bana döndüğünde cevap bekledikleri için mi yoksa yutkunma sesini duydukları için mi baktıklarını anlayamamıştım.
Ağzımdaki lokmayı yutmadan "Ne?" demiştim ve buna karşın da Jimin yüzünü buruşturmuştu. Bundan nefret ediyordu işte. Ve ben de ona karşı yüzümü buruşturdum. Onunla uğraşmaya bayılıyordum, tabii Yoongi'den bana zaman kalırsa.
"Ne, ne?" Ellerini çenesinin altına yaslayıp dinlemeye başladı. Hemen çaprazımda oturan Jeongguk'a baktım. Yüzünde en ufak bir mimik ve ifade olmadan bana bakıyordu.
Boğazımı temizledim ve "Konuşmadık." dedim. Jin derin bir nefes aldıktan sonra çenesindeki ellerini göğsünde bağlayarak geriye, sandalyenin sırtına yaslandı.
"Daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsunuz? Elinizdeki seçenekler sınırlı. Mührü sildirmek imkansız, yine de Jeongguk'un mührü sileceğinden bahsettiği şifacı var. Ya ona gidip şansınızı deneyeceksiniz, ya da Jeongguk sen ve Ji Eun arasında seçim yapacak." Dedikten sonra saliselik sürede Jeongguk'a bakıp tekrar bana odaklandı. "Ki, Jeongguk'un kimi seçeceği belli."
Jeongguk'a bakma ihtiyacı duydum. Göz göze geldiğimiz an gözlerini kaçırdı. Bunu yapması çok saçmaydı. İkimizde birbirimize karşı hiçbir şey hissetmiyorduk. Öfke, nefret dışında. Kimi seçeceğini çok iyi biliyordum. Ve bunda haklıydı, onu asla suçlayamazdım. O da suçlu hissetmemeliydi.
"Sen de acı çekerek ölmeyi beklersin, Taehyung Bey." Bu biraz gözümü korkuttu. Böyle bir hayat istemiyordum. Mutlu olmak istiyordum. Hayallerim vardı. Kariyer bakımından aşırı bir hedefim yoktu, baba parası yemek küçüklükten beri kolay geliyordu. Ama bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini bildiğim için insanlar tarafından tanınmayı hedeflemeden kendime yetecek bir iş istiyordum. Sonra aşık olmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyordum. Ayran gönüllü biri olarak bunları istemem insanlara şaşırtıcı gelse de aslımda böyle biriydim.
Bir süre düşündüm. Şifacıya gitmek istemiyordum. Saçma şeyler içirip bizi kandırabilirdi. Ve bunun olasılığı yüzde yüzdü. Ama başka bir şansım, şansımız yoktu. Gençliğimi acı içinde geçirip yaşlılığımda buna alışmış olmak istemiyordum. Tabii o kadar yaşarsam. Mühürlü eşinden ayrı kalanlar çok çabuk ölürdü.
"Pekâlâ..." Elimdeki çubukları bıraktım ve yavaşça ayağa kalkıp masadakilere kısa bir bakış attım. "Elimizdeki tek çözüm bu ise denemeliyiz. Şifacıya gitmeyi kabul ediyorum." Dedikten sonra hava almak için verandaya doğru ilerledim.
Bir anda mührün silinememiş ve benim ölüme terkedilmiş olmamı düşünmek çok sinir bozucu olmuştu. Neler olabileceğini az çok kestiriyordum. Ama yine de bilinmezliğe düşmek korkunçtu.
Sürgülü kapıyı açık bırakıp bahçe ışığını açmadan ahşap zemine oturdum. Hava sıcaktı, ayaklarımı serin çimenlerin üzerine koydum ve sırtımı korkuluğa yasladım. Bir kaç dakika boyunca kendi içimde düşüncelerimi tartıp durdum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
who is my alpha?≮
FanfictionGel gör ki; kimse bir yamaca çıkıp yüzüne vuran ışıkla yaşayacaklarımı lanet bir kehanet olarak anlatmamıştı. •Taehyung yanlışlıkla mühürlendiği alfasını aramakla meşguldür. •küfür&cinsellik içerir! •klişelerle donatılmış bir kitaptır. (ilk ficim o...