you kinda smell
like a baka
eren jeagerAnnem gözümün içine içine bakıyor, ona malzeme çıkarmamı bekliyordu. Tam karşımda tezgaha dayanmış, kolları göğsünde bağlı, elinde büyük bir bıçak, tehditkâr bakışları ile korku filminden çıkmış bir karakter gibiydi.
"Anne, sana bir şey söylemeyeceğim dedim! Yemekte öğrenirsin işte."
Marketten geldiği gibi mutfağa geçmiş, beni de zorla yardım etmem için esir almıştı. Asıl amacının bu olmadığını biliyordum, ki bunu kanıtlamıştı da. Ağzımı arayıp duruyor, sürprizi yumurtlamamı bekliyordu. O kadar sabırsız, heyecanlı; bir o kadar da sinirli davranıyordu.
Sürprizi iyi bir şey olarak düşündüğünde bir anda şarkı mırıldanmaya başlıyordu, elindeki bıçakla sebzeleri doğrarken. Sonra bir anda bıçağın doğrama tahtasına vuruş sesi kesiliyor, kolları hareketini durduruyordu. Bir kaç saniye öyle kaldıktan sonra söylenmeye başlıyordu. 'Ne saklıyorsunuz benden? Niye bir şeyler gizliyorsunuz? Anneden gizlenir mi?' vesaire, vesaire.
Kadıncağız gözümün önünde bipolar olmuştu.
"Evladım, canım çocuğum, doğurduğum sıpa!"
"Teşekkürler!"
"Bak ya, daha teşekkür ediyor terbiyesiz!" Tanrım, boştan yere azar işitiyordum ve bunun için Jeongguk'a büyük hesap soracaktım.
"Gel, gel bir de döv annecim! Sürpriz diyoruz niye anlamıyorsun ya!?" Beklemediği bir anda oturduğum sandalyeden kalkmış, sözlerimi sıralamıştım. Bir şey demesine kalmadan mutfaktan çıkmış, bahçeye geçmiştim. Verandadaki masanın üzerindeki meyve sepetinde göz kırpan kırmızı elma ile karşılaştığımda hemencecik kapıp büyük bir ısırık aldım. Sandalyelerden birini çekip oturduktan sonra bahçede masa ve sandalyeleri hazırlayan, mangalı temizleyen tayfayı izliyordum.
Stresliydim. Annemin bu ilişkiye sevineceğine emindim. Jeongguk'a kanı ısınmıştı. Lakin olurda mührü farkeder diye elim ayağım birbirine dolaşıyor, bunu düşündükçe de beyin kanallarım patlayacak gibi oluyordu. Sabahki salon muhabbetinden sonra Jimin'in yardımı ile birkaç makyaj ürünü sayesinde izi bir nebze olsun kapatmayı başarmıştık. Makyajı akmasın diye terlememeye, oraya dokunmamaya çalışıyordum. Aksi gibi de fazlasıyla kaşınıyor ve deli ediyordu beni.
Bunlar da yetmezmiş gibi gün boyunca etrafımı saran suçluluk duygusu kendimi daha da kötü hissetmeme neden olmuştu. Yoongi çıktıktan sonra bir süre daha ağlamış, sakinleşmek için kedi videoları izlemeye başlamıştım ancak ters tepmiş ve daha çok ağlamama sebep olmuştu. Çünkü küçük patileri ve kuyrukları vardı ve bu yeterli bir sebepti ağlamam için. Annem geldiğinde yeni sakinleşebilmiştim ki kafama kepçe yemiştim. "Ay, tüylü pire torbaları için mi ağladın bir de aptal!" Demişti. Beni gerçekten çok seviyordu.
Gözlerim önüne gelen el ile ne ara çimenlere odaklandığını anlamadığım bakışlarımı elin sahibine, Jeongguk'a çevirmiştim. Ona bakar bakmaz küçük bir kahkaha atmam bir olmuştu. Anlında kaşının biraz üstünde, yanağında ve çenesinde kömür izleri vardı. Mangalı temizleme görevi sonradan ona düşmüş olmalıydı -ki annem Jimin'e vermişti-, her yeri batmıştı.
"Ne diye gülüyorsun!?" Kaşlarını çatmış ellerini belinde sabitlemişti.
"Çok komik gözüküyorsun çünkü."
"Nerem komikmiş?" Tek kaşını kaldırmış üstten üstten bakıyordu.
"Ne kadar beceriksiz bir insansan artık," Meyve sepetinin biraz ilerisindeki ruloya uzanmıştım. "üstünü, başını, her yerini batırmışsın." İğrenir bakışlarla bakıyorken kendini rahatsız hissederek yerinde kıkırdandı. Elimle gel işareti yaptıktan sonra bir elimdeki peçeteye bir de bana bakmış, sonra yüzü yüzüme gelecek kadar eğilmişti. Yavaş dokunuşlarla silmeye başlamıştım fakat bir türlü çıkmak bilmiyordu. Dokunuşlarımı birazcık sertleştirdiğimde Jeongguk, anında sızlanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
who is my alpha?≮
FanfictionGel gör ki; kimse bir yamaca çıkıp yüzüne vuran ışıkla yaşayacaklarımı lanet bir kehanet olarak anlatmamıştı. •Taehyung yanlışlıkla mühürlendiği alfasını aramakla meşguldür. •küfür&cinsellik içerir! •klişelerle donatılmış bir kitaptır. (ilk ficim o...