Dışarıda yüzüme vurulan sularla kendime gelmeyi başardım. Tam olarak olanları hatırlayıp hafızam geri geldiğinde dolan gözyaşlarım tekrar akmaya başladı. Ağladım, ağladım hıçkırıklarla.
Nilüfer geçti gitti yanımdan. Bana öylece bakıp yürüdü. Vicdan sonradan elde edilmiyordu işte.
Bana yardım eden Şifa Babaya ve hanımlara teşekkür ettim güçsüzce. Ayağa kalkıp sendeleye sendeleye atların olduğu tarafa yürüdüm. Şifa Baba beni bırakamamıştı ardımdan geliyordu.
"O hal üzere ata binemezsin. Tez benimle gelesin." dedi.
"İyiyim ben dede."
"Dediğimi yapasın, hayde."
"Dede.."
"İnat etme yahu, büyük sözü dinle."
Derin bir nefes alıp geri döndüm.
Şifa çadırına yürüdük. Kan revan içinde kalmış yüzümü temizledi bu yaşlı adam. 70'ine dayanmasına rağmen hâlâ gayet dinçti. Beni evladı gibi görüyordu, sahipleniyordu. Amcam gibi bir insana çok az insan doğruyu söyleyebilirdi, bunlardan biri de işte Şifa Babaydı. Bana yapılan haksızlıklara ses çıkaran nadir insanlardandı o.
"Kafa tutma demiyorlar mı kızım sana." Kumaşı yüzüme sürüp kanları temizlerken canım yandı, ıhladım.
"Beni suçluyor."
"Başınıza göre iş neden yaparsınız be kızım. Gidip diyeydin ben evlenmek isterim diye. Bunlar yaşanmazdı."
"Kabul eder miydi sanırsın Şifa baba. Onlar bu ahmak hizmetçilerini kaybetmeye razı olurlar mıydı sanırsın?"
"Evliliği kurtuluş olarak mı görürsün?"
"İlkten pek öyle değildi, artık böyle."
"Keşke sağlıklı düşünüp de evliliğe adım ataydın kızım. Kurtuluş olarak görülüp de evlilik düşünülmesi sağlıklı değildir. Oğlanda gönlün var mı?"
Omuz silktim: "Gönül nedir ki dede? Sevda nedir hiç bilmem ama dürüst bir insandır bunu hissederim. Bu yüzden... yani sen söyle; gönlüm olmuş mu oluyor böyle olunca?"
"Hayır," dedi Şifa baba: "Sadece rızan var, oğlana sevgi duymuyorsun. Sevda başkadır kızım. O çok başkadır..." gözleri dalıp gitti. Vefat eden hanımını hatırlamış olacak belki de, uzun uzun bakıp durdu bir boşluğa.
İlaçları ve bir takım yağları yüzüme sürmem için elime verip şifa diledi. Ellerinden öpüp teşekkür ettim. Çıkmadan nasihatler etti, amcamı kızdırmamamı tembih etti.
Çadırdan çıktığım gibi atıma atının yanında aldım soluğu..
Birkaç dakka onunla bakıştım.
Ve birden ağlayarak sarıldım ona. Onun yanında çekinmeden ağlıyordum bir tek.
"Çoban yıldızı'm!"
Sarıldım biraz daha. Sonra hızlıca atladım ata. "Gidelim haydi. Götür beni haydi. Uzaklara haydi..."
Nal sesleri her adımında tok bir ses çıkarıyordu.. o tok sesin, bir gün şiddetlenerek beni ve anamı buralardan götüreceğinin hayali ile tutunuyordum imdi hayatın etek uçlarına..
Siyah eşarbımın ucunu yüzüme peçe yaptım. Yuları iyice kavrayıp üzengiyi ata hızlıca geçirdim: "Deh!" Ve hızlandı.
Sonuna koşmaya başladı, rüzgar gibi..
Obadan çıktık ovalara ovalara gittik. Minik damlalar akıyordu gözlerimden, rüzgar kurutuyordu gözyaşlarımı. "Yılmayacağım!" diye bağırıyordum: "Hayır yılmayacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre
SpiritualUzun uzun açıklamaları ilk etapta yapamayacağım sanırım, ama... okursan pişman olmaz mışsın; yani okuyanlar böyle söylüyorlar :))