Bohça bohça hediyeler, çeyizler hazırlanmış nikahtan bir gün evvelinde. Yengem, anam, Nilüfer'ler Alatunç beylerin obasına vardık. Çeyizler açıldı. Hepsi çok güzeldi. Ana hatun bunları maharetli hatunlarla beraber seçtiklerini söyledi, laf arasında da sıkıştırıverdi: Alatunç hepsinin gönlünce olmasını, ne şekil istediysen öyle alınmasını önemle söylemiştir.
Nilüfer'in kindar bakışları, eşliğinde heyecanımı yaşadım ama bir yanına gölge düşüyordu her halükarda: haz etmediğim kimseler burada benimle birlikte aynı mekan içerisinden nefes soluyordu nihayetinde.
"Darısı senin başına Nilüfer," dedim: "Alatunç bey gibi, cesur, merhametli erler nasip eylesin Allah sana."
"Amin amin!" Üzerine bastıra bastıra söylediği şeye anası da eklendi:
"Amin Zühre hanım. Öyle erler çok çıkmıştır kızıma da, benim kızım senin gibi öyle ilk gelene hemen 'he' dememiştir."
Gayet rahat bir tavırla kolumun paçalarını yukarı doğru hafif sıyırdım. Cenk meydanına atılan bir er gibi hissediyordum.
"Lakin bu bir marifet değil, aksine nasipsizliktir yenge, bu sebeple de marifet gibi anlatılması yanlıştır." Anneme ve ana hatuna dönüp sordum: "Doğru değil miyim?"
"Doğrudur yavrum. Nasip işi."
"Nesi doğru canım," dedi yengem: "Hemen ilk kişiye varmak demek, koca meraklısıyım ben, gel beni al demektir."
Gözlerim fal taşı gibi açılmış donup kalmıştım! Bu ne demekti? Bu ne demekti? Bu, beni başından beridir böyle gördükleri demekti! Sinirle titredim, birden elim ayağım boşaldı!
"Fesuphanallah." Ana hatun başını çevirdi. Tasvip etmemişti.
"Doğru değil," dedim: "Sana hayırlı olan bir adamı, sırf bu kıt hüküm yüzünden ve gurur için elinin tersiyle ittirmek aklı salim bir insana yakışmaz! Ve o aklı ona veren Rabbe'de, verilen akla da ihanet ve haksızlık etmiş olur."
Konu tatsızlığa doğru epey hızlı bir şekilde ilerlemeye durunca büyükler müdahale etti, ve tıpkı küçük toy bir kız gibi davranan yengemin ağzı da böylelikle kapanmak zorunda kaldı!
Alatunç beyi ve yuvamı o gün hiç göremeden obaya geri döndük.
Son bir gün kalmıştı.
Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu.
Gece uzun oldu, uyuyamadım.
*
Biz diz üstü oturmuşuz, şahitler tam kaşımıza geçmişler, hoca önümüzde, etrafta insanlar, nikahımızı kıyacak hocanın ettiği dualara ellerimizi açmış amin diyoruz..
Arada bana bakış atıyor, memnun bir ifadeyle gülümsüyordu Alatunç bey. Ben de öyle.
Nihayet duasını eden hoca, euzü Besmele çekip, Nur suresinin otuz ikinci âyetini okudu, "Sadakallahül'azîm" dedi, sonra, "Kâle Resulullah, 'En-nikâhü sünnetî femen ragibe an sünnetî feleyse minnî.' Sadaka Resulullah. Bismillâhi ve alâ sünnet-i resûlillah" diyerek bana döndü.
Ah kalbim o an heyecandan nasıl da sıkıştı!
"Allahü teâlânın emri, Peygamber efendimizin sünneti, amelde mezhebimizin imamı olan İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretlerinin ictihadı ve hazır olan Müslümanların şahitlikleriyle, 6 kese altın mehr-i müeccel ve 1 Reşat altın mehr-i muaccelle, Durdu bey oğlu Alatunç'u kocalığa kabul ettin mi?"
"Evet, bildirilen mehr-i müeccel ve mehr-i muaccel ile Durdu bey oğlu Alatunç'u," burada ani bir öksürükle nefesim kesildi! Elim ayağım birbirine karıştı. Anladım bir titremeyle sarsıldı vücudum. Öyle bir titredim ki, etraftaki herkes o an şaşkınlık içerisinde ayaklandılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre
EspiritualUzun uzun açıklamaları ilk etapta yapamayacağım sanırım, ama... okursan pişman olmaz mışsın; yani okuyanlar böyle söylüyorlar :))