{23} bir devâ idi.

3.9K 307 41
                                    

Hamurları, sofraya bırakıp sordum; "başka bir şey ister misiniz beyim?"

"Allah razı olsun, istemem, geç otur."

O, sünnet usulü diye bilinen oturuşla otururdu daima; yani sol bacağımın üzerine oturup diğerini kaldırarak..

Bunun dışında oturduğuna az şahit olmuşumdur..

Onun gibi oturdum. Böylelikle sünneti ben de yerine getirdim.

"Bismillahirrahmânirrahim," diyerek hamuru ikiye bölüp birini bana uzattı.

"Afiyet olsun."

"Sağ olun." dedim ve verdiği ekmekten bir lokmayı ağzıma attım.

Bir süre sessizlik olduktan sonra sordum:

"Beyim sofrada böyle oturmanın hikmeti nedir? Efendimiz bunu ne için yapmıştır?"

"Böyle oturmak," dedi, avucunu gösterdi: "Su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmının kapanmasını sağlar. Çıkış kısmı kapanınca, yenen aşın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçması önlenir ve mide dolunca da doygunluk hissi duyup çok yemek yeyemez olursun."

"Sübhanallah..her işte bir hikmet var yani?"

"Heç şüphesiz. RasulAllah bir şeyi yapıyorsa bu Allah'dandır, kendi nefsinden değildir. Ayette böyle söyler; O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. O(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir. (Necm 3-4)"

Sonra bir lokma daha atıp konuştu "Hamur güzel olmuş ellerine sağlık."

Heyecanla kendime hakim olamadan sordum: "Gerçekten mi beyim, beğendiniz mi?

"Evet beğendik."

Yemeğimizi yedikten sonra kalktık. Sofrayı toparladık birlikte.

"Hayde," dedi: "Gel biraz dolaşalım. kalın bir giyisin varsa üzerine al."

Büyükçe pamuklu bir örtü getirdim. Önüme geçip nazikçe örtüyü alıp, başımdan aşağı doğru sarkıttı. Başlığımın sağ ve sol yanından sarken kumaşın bir yanıyla gözlerimi açıkta bırakarak yüzümü örttü.

Parmağını alnımda gezdirerek: "Gidelim." diye fısıldadı gözlerimin içine bakarak. Bakışları.. çok derindi.

Elimi tuttu. Nefesimi tuttum. Sonra derin bir şekilde geri verip, rahatlayarak gülümsedim.

Onun da o güzel yüzü gülüyor gibiydi ama aslında güldüğü görülmüyordu. Kalpten mi öylesi hissederdim bilmem, amma içindeki mutluluk kalbime akıyordu..

Elleri ellerimde, dışarı çıktık.

Koskoca Alatunç bey, onca kimsenin içinde ellerimi tutmaktan çekinmiyordu. Lakin bilirdim ki, bir büyüğü, bir üstadı imdi bizi görecek olsa edebinden elimi bırakır ben de hemen başımı önüme eğip bir adım ardından onu takip ederdim. Fakat oba büyükleri meydanda yoktu.

Atların oraya gittik.. Çobanyıldızım'ı yularından tutup yerinden çıkardım. Ellerimi tüylerinde gezdirdim. Alnımı ÇobanYıldızım'a dayayıp onunla halleştim.

Sonra Alatunç yardım ederek beni atıma bindirdi, kendi de kendi atına bindi.

Bana baktı: "sual etmeyecek misin nereye gittiğimizi?"

"Etmeyecem."

"Ne için?"

"Senin gibi yoldaşım var iken yol her daim doğru yöne gider de onun için. Ben o yoldaşa teslimim."

ZühreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin