Obaya gittiğimiz gibi amcamla görüşmek istediğimi çadır önünde bekleyen alplerinden birine ilettim. İnanması güç ama beni tam olarak 1 saat oyalayıp gorüştürmediler. Her gittiğimde farklı bir bahane üretiliyordu. En sonunda artık gelmememi söyleyip akşama müsait olabileceğini ilettiler. Bozulan sinirlerimle çadırların önünü terkettim. Vakit akşam olduğunda yine gittim bu sefer yarım saat içinde görüşebildim.
Kendimi kahkahalarla gülmemek için zorluyordum. Bu kin, bu hırs, bu büyüklük gülünçtü. Allah'ın en sevmediği huylar onda toplanmıştı. Ve kendini kendi fiilleriyle saçma bir şekilde avutması komikti. Gururunu mu cilalıyordu ne?
İçeri geçtiğimde yüzüme bakmadan sordu ne istediğimi.
"Yarın akşam," dedim: "Alatunç bey beni istemeye gelecek."
Birden fırladı yerinden. Patlattığı gözleriyle yüzüme baktı. Şaşırmış görünüyordu: "Nasıl olur?" dedi boş bulunup. Sonra sakin görünmeye çalışarak yerine geri oturdu: "Nasıl oldu bu?"
"Olacak şeydi ilelebet."
Gözü seğiriyordu sinirinden.
"Bana attığınız iftiralarınıza inanmadığı için mi böyle sinirlendiniz emmi!"
"Ne dersin sen?"
"Bir şey demem."
"Çık dışarı!"
Arkamı dönüp çadırdan çıkmak üzereyken: "Bekle!" dedi. Yavaş yavaş yanıma yaklaştı. "Yarın."
"Evet?"
"Koyunları akşam ezanından önce obaya getirme. Eyice otlatacaksın yarın."
İtiraz etmek için açtım ağzımı: "Ama amca-" derhal susturdu:
"İki dakika dahi durmadan çık bu çadırdan."
Koca bir kırıklık... dışarı çıktım. Ay yine gökyüzünden bana gülümsüyordu. Gözyaşlarımı tutmayı dilerdim en çok ancak kalbim bununla çok incinmiş olacak mani olamadım. Ağlayarak uzaklaştım oradan. Obanın dışına doğru yürüdüm. Yalnızlık, sahipsizlik, dışlanmışlık, savgisizlik. Sığmadım o an hiçbir yere.
Gökyüzüne baktım, kimsesiz bir yere çekilerek.
"Allah'ım," dedim: "Sen benim sevgilimsin. Herkesin benden yorulduğu anlarda yalnız sen beni yük kabul etmedin. Yalnızlığımı seninle kestim. Acılarımı seninle hafiflettim. Sevgin yüreğime hep şifa oldu. Sana sığınarak ayakta kaldım, Sana dayanarak kurtuldum aklımı kaybetmekten. Bu halden anlamaz insanları sana havale ediyorum. Sen en iyi bilensin."
Bir süre ağladım durdum. Gözyaşlarım seyrekleşti, kalbimdeki hüzün de öyle... yenide bir canlılık geldi üzerime. Pes etmek yoktu! Yarın akşam ezanına kadar koyunları otlatacaktım kabulümdü. Sonra hızlıca obaya dönüp banyo yapacak, koyunların kokusundan kurtularak en güzel giysilerimi giyecektim. Tıpkı gelin olan ve günler öncesinden bu özel günler için hazırlık yapan kızlar gibi..
İçimi bir heyecan kapladı aniden. Kıpır kıpır oldum. Ayaklarım yerden kesilir gibi oldu.
Gökyüzüne bakmaya devam ederken: "hey bey," dedim diklenerek: "Umarım beni kırmaz, incitmezsiniz. Bugün ettiğiniz o sözler ilk ve son olur. Kalbim size güveniyor, onu aldatmayın. Hayırlı geceler."
O esnada Alatunç bey de yıldızlı gecede gözlerini gökyüzüne dikmiş şunları söylüyordu Zühre'ye: "Hayırlı geceler Çoban Yıldızı."
*
Günlerdir defaatle huysuzluğu süren KaraLeyla'nın tüylerinde avuçlarımı gezdirdim yavaş yavaş. Başımı yasladım ona. Sevmeye devam ettim. İzledim etrafı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre
SpiritualUzun uzun açıklamaları ilk etapta yapamayacağım sanırım, ama... okursan pişman olmaz mışsın; yani okuyanlar böyle söylüyorlar :))