Öylece, tepkisizce duruyordu karşımda. Eli perde de asılı kalmıştı.
"Sizi merak edip gelmiştim de ben."
Gözleri kısıldı. Gülüyordu. Gülüyordu vallahi, nasıl da kısık kısık bakıyordu gözleri şimdi. Nasıl da yumuşamıştı yüz hatları. "Eyi," dedi. Seslice güldü. "Eyi." Bir kez daha güldü.
Çarptı çarptı yüreğim. Çarptı zihnime. Dağıttı, hiçbir şey kalmadı orada!
"Yalnız vakitsiz güldüğünüzün farkında olmanızı umuyorum tam imdi."
"Hayırdır?" Nasıl da gülüyordu Allah'ım nasıl da gülüyordu. Böylece de dikkatimi toparlayamıyordum.
O an birden soldu çiçekler. Bırakmıştı tebessümleri. Gözleri kısık değildi gayrı. Yüzü ciddileşti. "Zühre! Sen buraya tek başına mı geldin?" diye sordu sert bir dille, yeni farkına vararak...
Yutkundum suçlu gibi. Sonra diktim yine başımı! Ben suçlu değildim ki, haklıydım.
"Onu kelam edecektim az evvel. Eğer zahmet edip bana haber göndermiş olsaydınız bugün burada olmayacaktım."
"Amcan bilmiyor değil mi?"
"Bilmiyor."
"Çabuk," dedi derhal hareketlenirken. Sonra karşıdaki alplerden birine bağırdı: "Tez atları getiresiniz!" Bana döndü yeniden: "Amcan farkederse?"
"Farkederse ne olur? Amcamdan mı çekiniyorsunuz?"
Bakışlarıyla kötü söz söyler gibi bakıp sanki hırpaladı beni: "Hatun! Senin için derim ben."
"Korkmam ki. Çekinirim yalnız. Amma siz neden çekinirsiniz?"
Fesubhanallah çekip cevap verdi: "Söyledim ya az evvel. Senin için."
Benim için.
"Bence amcamdan bizzat şahsınız adına çekiniyorsunuz. Zira öyle olmaz iseydi amcama karşı böylesine ılımlı davranmazdınız. Ona fazlaca eyi davranıyorsunuz, her şeye rağmen. Bunu farkederim Alatunç bey."
Eliyle öne doğru buyur etti beni. Bir adım önümde yürüyordu. Elini arkasını attı. "Çünkü," dedi: "Sen benim karım olacaksın. Hatunum olacak kadının büyükleri benim de büyüklerimdir. Emmin sana ne kadar fenalık yaparsa yapsın onu biliriz tanırız; devletine bağlı cesur bir adamdır. Kötüdür, belki çok kötüdür ama hain değildir. Ve biz, dine vatana hıyanet etmeyen her faniye her vakit hak tanırız. Tek seferde kötüdür diye silip atmayız. Şimdi sana bir sual. Düşün bakalım islam niçin mülüman olmayan birini zorla dine sokmayın (bakara sûresi/ 256) der de, dinden (islam dininden) çıkanı öldürün (hadisi şerif) der?"
Bir süre düşündüm. Ucundan kıyısından biliyordum lakin bildiklerimi bütün yapamadım. Omuzlarım indi. "Toplayamadım," dedim: "Nedendir beyim?"
Atlarımız şimdi yanımızdaydı. Benim atımın yularını tuttu. Binmemi bekledi. Biraz yardımcı oldu, bindim kolayca. Hâlâ yular onun ellerindeydi. Başını kaldırmasana da hacet yoktu. Tepede olduğum halde rahatça bana bakmayı başarıyordu.
"Seni ben bırakacağım." dedi ve uzattı yuları ellerime. Tuttum.
Gitti kendi atına bindi. Obadan çıktım. Konuştuğumuz için acele etmeden sürüyorduk şimdilik, yan yana. Mühim mevzuydu. Önüne bakarak kaldığı yerden devam etti:
"Çünkü islama girmeyen insan o kadar da zararlı değildir. İslami tanımaz çok fazla, onun için zararı da fazlaca olmaz. Sebep odur ki; islam bu yüzden zorlamaz şahısları. Lakin... dinini kaybeden adam şahsiyetini, kimliğini, onurunu, gururunu, şerefini, elinde olan ne kadar değeri varsa hepsini tümden kaybetmiştir. İslam dinini iyi bilir, çünkü bir süre müslüman kalmıştır, Müslümanların içinde bulunmuştur. Bu adam dinden çıkarsa her hatayı çekinmeden yapar olur. Dine zarar verir. Bu da Müslümanlar için bir tehlikedir. İşte aynen böyle, birazdan anlatacağım meseleyi bu meselenin içinde değerlendirsek diyeceğim şu olacak: emmin kötüdür. Amma ne vatana ne dine ihanet etmemiştir. Bu iki büyük şeye ihanet eden adam affedilmez. Ama etmeyen affedilebilir. Nihayetin de eğer davranılmak bilinirse, bu insan hatasını anlar pişman olur. Döner hatasından."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zühre
SpiritualUzun uzun açıklamaları ilk etapta yapamayacağım sanırım, ama... okursan pişman olmaz mışsın; yani okuyanlar böyle söylüyorlar :))