{03} İlk görüşme.

7.5K 362 172
                                    

"Bütün yükler senin omuzlarına binince kötü oluyorum yavrum." dedi anam her zamanki gibi. Önüne koyduğum yemekten isteksizce bir kaşık aldı.

"Üç yıl oldu felç olalı sen, her seferinde böyle üzersin kendini. Sen böyle olunca ben de üzülürüm. Lütfen yapma ana. Bir kaza geçirdin, birçok işi kendin yapamaz oldun ama Yüce Yaradan şahit olsun ki: sen bana yük değil, yüreksin. Yürek insanı ayakta tutar, o hasta olunca tüm beden hasta olur. O güçlü olursa tüm beden güçlü olur. Anlatabildim mi ana? yük asla değilsin."

"Ah benim kızım." dedi. Gözleri daldı yine. Yanağımı okşadı. "Obada çok az insan bilir okuma yazma. Sen de okuma yazma bilirsin. Böyle güzel kelamlar edersin. Hala cevherlerinin farkına varmaz ya kimsecikler üzülürüm."

"Bak yinee." dedim kızar gibi. Ama bir yandan da kocaman gülümsüyordum. Yanağımdaki elini indirip öptüm hürmetle. "Ben ne diyorum sen nelere takılıyorsun anacığım. Haydi bırak da yemeğini ye, soğudu aşın."

Yedik. Toparladım sofrayı. Annemi yatırdım. Uyumadan evvel döndü bana ve manalı manalı bakıp fısıldadı: "Düşündün mü?"

Yutkundum: "Henüz değil." Alnından öptüm. "Hayırlı geceler."

Kandili söndürdüm. Küçük mumu yaktım. Üzerimi değiştirip ben de döşeğime geçtim. Mumu önüme çekip kitabımı açtım. En sevdiğim saatler bu saatlerdi. Dünya uykuya geçiyordu. Ben, mum ve kitabım dünyanın en şanslı şeyleri gibi uyanık kalıyorduk sadece.

*

Ertesi gece anam açılmasından imtina ettiğim meselesi açıp kararımı tekrar sordu. Yine 'düşünüyorum' dedim. Ve ekledim: "Seni yalnız bırakacak olmak bana dokunur."

İtiraz ediyordu: "Yanıbaşımda olacaksın kızım. Konuştuk ya bu meseleleri, anlattım ya sana uzun uzun."

Geçenlerde bu hususu çok derine inerek konuşmuştuk, evet.

Anam belden yukarısı felçli olduğu için tam hareket edemiyordu. Konuşurken zorlanıyordu. Felç ilk başlarda çok kötü durumdaydı, artık elhamdulillah iyice iyileşmişti. Yemeğini kendi yiyebiliyordu. Yatıp kalkabiliyordu kendi başına. Yürüyebiliyordu zaten, orada sorunumuz yoktu ama yine de bakıma muhtaçtı ve acı çekiyordu. Her daim yanında olamayacaktım evlendiğimde ve bu benim için büyük bir sorundu.

Lakin anam kendi başına idare edebileceğini söylüyordu. Bir tas aş gönderirsiniz bana yeter diyordu. Bir de gece yatmadan son eksiklerimi hallersin o da her zamanki değil arada sırada, diyordu.

Gönlüm razı gelmiyordu.

Oğlanların obaya gidecekmişiz. Anama orada ayrı bir çadır kurulacakmış. Öyle ki oğlanın anası bakıcı bile veririm ben senin emrine demiş anneme. Bunu kabul etmezdim tabiki. ben varken başkasına lüzum olur muydu hiç?

Her şey, tamam ama kararsızım. Bunun dışında uygun olmayan hiçbir problem yok.

*

İnsanın nasibi gelince dili de gönlü de bağlanıyormuş, iki günde bunu anladım. Arkadaşlarım bu konuyu açtılar ve evliliğin fazileti hakkında çok konuştular. Zahmetleri de vardı ancak rahmeti daha büyüktü.

İmanımın yarısını tamamlayacaktım.

"Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah'a karşı gelmekten sakınsın." *

Ona itaatimde gevşeklik göstermezsem ve onu memnun edip rızasını alarak ölürsem Allah'ın izniyle cenneti kazanacaktım.

"Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer." *

ZühreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin