14.Bölüm

412 36 40
                                    

Bölüm adı:"Dalga"

Durumu idrak ettiğim an boşta olan elimle omzundan ittirecektim ki elimi sakince tutarak aşağı indirdi.

Karşı koymaya çalışmak istiyordum ama istemiyordum da. İki elimide ellerine hapsettiğinde çoktan karşı koymayı bırakıp sakince bekliyordum.

Sonunda benden ayrıldığında ellerimiz hala birleşikti ve ben nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

***

Ondan uzaklaşmak için yaptığım her hamlede beni engeliyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, duyulacak ve ifşa olacağım diye korkuyordum.

Ona karşı hissettiklerim bir fiziksel temasdan daha fazlasıydı. Bunu kendime ya da ona yansıtmamak için verdiğim tüm çabalar, şuan boştu.

Ellerimizi ayırırken, eli hemen belimde yer buldu. Beni öperken kendimi hayal aleminde gibi hissediyordum. Sanki, beklediğim yerde, kendi habitatımda yaşam bulmuştum.

Aramızdaki temas gittikçe alevlenirken, biraz önce yerleştirdiğim masanın üzerindeki vazoya çarptı sırtım. Vazo yere düşerek tuzla buz oldu. Severus umursamadan beni belimden tutarak masanın üstüne oturtdu.

Kalbim kaburgalarımı kırmak için çırpınıyor, dakikadaki atış hızını iki yüze çıkararak rekor kırmaya çalışıyordu. Beynim hissettiklerinin seyrine dalıyor ve işlev yapamaz hale geliyordu. Sanki.. sarhoş gibi... aşık gibi...

Tenimde beliren sıcaklık ve kırmızılık; kanımın, vücdumu olması gerekenden daha hızlı turladığının kanıtıydı. Tüm vücudum ona ait olduğumu haykırıyordu resmen.

Usulca belimi saran elleri, ellerimi sıcak avuçlarının arasına aldı ve benden ayrıldı.

Nefes almayı unutmuş gibiydim. O an için görebildiğim tek şey gözlerine birer perde gibi kapanan simsiyah, uzun kirpikleriydi. Ve yine hissedebildiğim tek şey ise kalp atışlarının benimkilerle yarışacak kadar hızlı olduğu...

Çatlak çıkan sesiyle ikimiz için de bir çok parçanın değişmesini sağlayacak sözleri söylediğinde, sesi milyonlarca defa kulaklarımda yankılandı."Seni seviyorum...".

Tekrar ellerini belime yerleştirip beni kendine çekerken, dudaklarını hissettim, can atan dudaklarımın üstünde.

Ne kendime engel olacak, ne de ona dur diyecek kadar aklı başında değildim. Sanki beynim uyuşmuş, kararları kalbim veriyor gibiydi. Belkide tüm bunlar ona olan hissettiklerimin bir heves olmadığının kanıtıydı, onu seviyordum.

Ellerimi onun omzunda ezberlercesine gezdirdim.

Eli bacaklarımı sararken, asamı elime alıp dakikalardır açık duran kapıyı hızla kapattım.

* * *

"Ah."

Uyandığımda ilk farkettiğim yalnız olduğumdu. Yalnız ve soğuk.

Yataktan hızla kalkarken çıplak olduğumu farketmemle üzerime sarmaya çalıştığım battaniye ayağıma dolanıp daha yataktan kalkarken yere çakılmama sebep oldu. Kalçamda ve dirseğimde acı ile burkulurken hızla  doğrulmaya çalıştım.

Eşyalarımın hepsi bir kenara saçılmıştı. Kimisi yerde kimisi ise yatağın üstündeydi.

Asamı bakınırken hiç ses gelmediğini farkettim. Doğrulduğum yerden hızla kalkarak kıyafetlerimi elime aldım.

"Severus?"

Üstümü hızla giyinirken kasıklarımdaki sızı, dün karanlıkta yaşananları acıyla hayrkırıyordu.

Hızla üstümü çekiştirmeyi bırakıp odandan çıktım.

Merdivenlerden aşağı inerken sessizlik kendini koruyordu.

Bir kez daha seslendim.

"Severus?"

Boyası aşınmış duvarlarla çevrili odada göz gezdirirken, bakışlarım masada duran asama çarptı.

Masaya yaklaştıkça altında yatan kağıt parçasını da farkettim. Bir çırpıda kağıdı çekip aldım.

Üzgünüm acilen gitmem gerekiyordu. Okulda olacağım, hoşçakal.

Yüzümde oluşan aptal gülümsemeyle birlikte asamı elime aldım ve dağılmış olan odayı toparlamak için geri döndüm.

***

"Profesör Evans yüzünüzde güller açıyor. Yoksa sevindirici bir haber mi var? Hogwart'a kimin girdiğini mi  öğrendiniz?"

Umbridge'i görmem bile yüzümdeki gülümsemeyi düşürmedi.

"Hayır ama merak etmeyin her kimse eninde sonunda çıkacaktır."

"Ah, buna ne şüphe Bayan Evans. Bu arada size Harry'i soracaktım."

"Harry mi, neden?"

Umbridge'in ben ve Harry hakkında ne bilip bilmediği umrumda değildi ama bu yine de merakımı gidermedi.

"Sizin haberiniz yok mu?"

"Haberim mi olması gerekiyor? Neden bahsediyorsunuz söyleyin lütfen."

Kaşlarım hızla çatılırken Harry'e bir şey olma korkusu içimi kapladı.

Beni annesi yerine koyduğunda 'Annen değilim ama annen yarısıyım. Teyzenim ben.' demeyi çok isterdim.

"Ah endişelenecek bir şey yok. Dünden beri ortalıkta yok, dün derse girmeyince merak edip Profeösr

Umbridge'i arkamda bırakarak öğrencilerin arasından geçip dersliğimin olduğu sınıfa geldim.

İçeri girer girmez öğrenciler susup yerlerine yerleşmeye başladılar.

Gözlerimi üzerlerinde gezdirirken Hermonie ve Ron'u gördüm. Yanlarında kimse yoktu.

Harry'nin yerinin boş olduğunu gördüğümde içimi bir huzursuzluk kapladı.

"Sayfa 261'i açın."

***

Asamla havada tuttuğum ödev parşömenlerle birlikte, kendi odama doğru giderken camdan geçen gün ışıkları cildime vuruyordu.

Gözlerim dışarıya kayarken, durdum. Camın kenarından dışarıyı izledim.

Dersim yeni bitmiş, derin bir nefes yeni almıştım.

Dünden sonra gün boyu Severus'u görmedim. Birilerine sorup şüphe çekmeyi de göze almadan karşılaşmayı bekledim öylece. Ancak sanki başka yerlerdeymiş gibi sabahtan beri bir kez olsun göremedim.

Dersi olabileceğiyle kendimi avuturken dışarı bakmayı kesip, iksir sınıfına doğru yol aldım. Dün gece birlikte olduğum adamı bir kez olsun görmemek garip hissetiriyordu.

Parşömenlerle birlikte iksir sınıfın önüne geldiğimde, kapıya hızlıca iki kere vurdum.

Ses gelmesini beklemeden odaya daldım ama içeride ne görmek istediğim manzara vardı ne de isteyeceğim türden bir şey.

Asamla havada sallandırdığım parşömenler tek tek yere düşerken, önümde dağılmış bir düzine iksirlere ve kırılmış eşyalara bakıyordum.

"Severus!"

Sierra EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin