25 - SICAK TAKİP

367 78 163
                                    

Kuveytli petrol zengini ve kokain kaçakçısı şeyh Ömer Vahab, telefonuna bakıp iç çekti. 

"Yarabbi! Ne güzellik! Saatler sonra beşinci eşim olacaksın." 

Ekranda Serap'ın kitap imza gününde çekilmiş bir resmi vardı. Kristal  bardaktaki iki parmak viskiyi bir yudumda bitirdi. Ülkesinde içki, kumar, uyuşturucu yasaktı ama  sarayında her çeşidini içer, Monako kumarhanelerinde bir gecede milyonları rulet masasında kaybederdi. Zenginliğine ve cahilliğine paralel, zevksiz, rüküş, altın varakları göz yoran, şatafatın estetik sanıldığı sarayında, esmer, etli butlu dört karısı  yeni kumalarını merak ediyorlardı. 

Ömer, asıl adı Recep olan çakma Saddam'la  anlaşmıştı. Ülkeye kokain sokmak riskliydi ama  koskoca şeyhin yatını kimse aramazdı. İçi tıkış tıkış Dolar olan Bond çantanın kapağını kapattı. En güvendiği adamını çağırdı: 

"Akdeniz'de uluslararası sularda Saddam'la buluşacaksın;  takası yapacak; kokain ve kızın karşılığında bu çantayı vereceksin; içinde 500.000 Dolar var. Sonra kızı bana getireceksin."  

*****

Sabah olduğunda, internet "Ünlü feminist yazar ve araştırmacı gazeteci  Serap Arda kaçırıldı." haberiyle çalkalanıyordu. Yeşil gözlü müdür için Serap, torunu kadar kıymetliydi. Hemen harekete geçti. Kız, zaten sevilen, ünlü biri olduğundan; emir de en yukarıdan yani Adalet Bakanlığı'ndan gelince, kıytırık  uyuşturucu kaçakçısının hiç şansı kalmamıştı.  Operasyonu, Mehmet'in dostu, Özel Kuvvetler'den  Kartal yönetecekti. Şehir dışındaki çiftlik evi Serap yüzünden deşifre olduğundan, başka bir yere taşınmıştı. Mobese görüntüleri, uydu ve dron takibi, polisin muhbirleri, hapisteki adamlarının cezada indirim karşılığı ötmesiyle, inlerini bulmaları zor olmadı. 

Ne kadar ünlü de olsa, narkotik ve terörle mücadelenin ortaklaşa baskınına kimse bir gazeteciyi almazdı ama arkadaşının sayesinde bir çelik yelek de Mehmet'e verdiler. Yine de Kartal,

"Mehmet,  bekle önce biz girelim, söz: Saddam'ı bulursak senin."

dedi.  Az sonra koçbaşıyla kapıyı açıp, kendilerini Escobar'ın adamları sanan birkaç salakla çatışmaya girdiler. On beş dakika içinde çoğu 

"Teslim oluyorum! Ateş etmeyin!"

diye, silahları attılar. Bir ölü, üç de yaralı vardı.

"Yat yere! Yat! Yat!"

denmesiyle eğitimli köpek gibi - gerçi dört ayaklı sevimli dostları bunlara benzetmek haksızlık olur - yere yattılar. İçlerinden en ödleği bülbül gibi öttü: 

"Komiserim itirafçı olursam cezam azalır di mi? Saddam, kızı ve malları tekneye götürdü. Kızı bir Arap şeyhine satacakmış. Valla benim bi suçum yok abicim." 

Rıhtıma vardıklarında, tekne çoktan uzaklaşmıştı. Kartal, Sahil Muhafaza'yı aradı ve uydu takibiyle "Dalgıç1" isimli tekneyi takibe başladılar.  Mehmet'in beyni

"Ya yetişemezsek? Ya şeyhin sarayına gittiyse? Yabancı bir ülkenin topraklarında izinsiz operasyon yapamayız...Diplomatik çabalar? Belki...ya şeyh suçlu bulunmamak için her şeyi inkar edip, kızı yok ederse? Kendi gazetecilerini konsoloslukta yok edip, asitlerde eritmiş vahşiler sonuçta.... Allah'ım düşünmek bile istemiyorum...."

gibi sorularla yanıyor; arada Nil'in telefonlarına çok kısa cevaplar veriyor; merak etmemesini, iz üzerinde olduklarını söylüyordu. 

 *****

DÜŞMAN AŞIKLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin