26 - SAHTE GELİN

356 78 261
                                    

Güneş, Akdeniz'in beyaz köpüklü, mavi dalgalarında ışıldarken, küçük bir yunus sürüsü hoplaya, zıplaya yüzüyordu.  Şeyh Ömer Vahab'ın 1.5 milyon Dolarlık beyaz yatının güvertesindeki iyi Türkçe konuşan, beyaz entarili Arap, çakma Saddam'ı uydu telefonla aradı;  ancak telefonu başkası açtı ve Saddam'ı deniz tuttuğunu, kustuğu için ilaç alıp yattığını, yolda olduklarını ve az sonra buluşma yerine geleceklerini söyledi.  Adam, elinde dürbün ufuk çizgisine bakarken,  nihayet Dalgıç1 göründü.  Yata yaklaşınca, bir filika denize indirildi. İçinde yüzünü tamamen örten beyaz duvağı ve gelinliğiyle şeyhin emaneti ve  iki genç erkek vardı. 

Az sonra gelin ve iki adam güverteye çıktı. Adamlardan bir tanesi Mehmet, diğeri Arapça bilen bir  SAT komandosuydu. İkisinin de silahı belindeydi ama kullanmaya gerek kalmayacağını umuyorlardı. Bu işi diplomat gibi halledeceklerdi.

" Selamünaleyküm Şerif."

"Aleykumselam. Kız tamam da malı göremiyorum? "

" Sorma Şerif kardeş. Az kalsın narkotiğe yakalanıyorduk. Tüm malı denize attık."

"Mal yoksa, para da yok."

"Biliyoruz, şeyhe çok mahcubuz.  Saddam,  şeyh hazretleri bizi affetsin diye kız için anlaştığı paradan vaz geçti. 'Düğün hediyemiz' olsun dedi. Kokain de inşallah bir dahaki sevkiyata. "

"Hmm? Sormam lâzım."

diyen adam onlardan biraz uzaklaştı, telefonu kulağına yapıştırıp, ellerini kollarını abartılı şekilde sallayarak Vahap ile konuşmaya başladı. Arada başını sallıyordu. Görüşme bitince tekrar onlara döndü.

"Tamam. Şeyh, kabul etti."

"Eyvallah.  Yalnız kız çok öfkeli ve kaçmaya çalışıyor, bağırıp çağırıyor, ortalığı ayağa kaldırıyor, o yüzden ellerini bağladık, ağzı da bantlı."

"Ha, ha, ha, merak etmeyin. Alışkınız, şeyhe çok kız götürdük; ilk başta hep böyle olurlar. Sonra Ömer onları ehlileştirir.  Kenya'dan yavruyken aldığı bir aslanı var.  Onu bile evcilleştirdi. Kedi gibi. Duvağını açıp bakayım derdim ama şeyh tembih etti, uğursuzluk getirirmiş. Gözünüz bile değmeyecek gelinime dedi. Malum kızdırmaya gelmez. "

"Tabii, tabii. E, bize müsaade. Sonraki sevkiyat için görüşürüz yine."

" Tamam, selametle. Yolunuz açık olsun."

Adam çok mutluydu. Kokain yoktu ama kız bedavaya gelmişti. Sandal uzaklaşınca, yat ters "V" şeklinde beyaz köpükler çıkartarak son sürat oradan uzaklaşıp, daha sonra Mısır'da bir yat limanına demirledi.  Gelin, rıhtımda bekleyen limuzine bindirildi ve hava alanına gittiler. Orada şeyhin özel uçağına bindirildi. Çünkü deniz yolu on günü aşıyordu ve şeyhin bekleyecek sabrı yoktu. Üç saat sonra  Kuveyt'teydiler. Sarayın sütunlu mermer koridorlarından geçip, her yeri şatafat ve rüküşlük kokan, tam ortasında yuvarlak havuz bulunan "Kristal Salon"a geldiler. Üzerinde beyaz entari, başında agel denilen siyah halkalı, kırmızı beyaz kareli başörtüsüyle, Ömer Vahab ayakta bekliyordu.  Hizmetliler de el pençeydi. Bir ayı postunun üzerinde, evcilleştirilmiş bir dişi aslan uyuyordu.  Rahat 60'ı geçmiş Şeyh, kızın, yakınına geldi:

"Hoş geldin güzel gelinim.  Yolunu gözlüyordum. Şükran kavuşturana."

"Mmmmm.....mmmm..."

  " Ne dediğimi anlamıyorsun tabii ama merak etme hoca tutacağım sana 3 ayda sökersin Arapçayı."

"Mmmmm....mmmm..."

DÜŞMAN AŞIKLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin