Mehmet, gazeteye gitti. Diğer gazeteciler karınca kolonisi misali hep birlikte çalışırken, ünlü olduğu için onun kendine özel odası vardı. Kankası Özgür'le karşılıklı çay içerlerken, Serap Arda sandığı, Serap Kiremitçi'yi tarif ederken gözlerinden yaş geliyor, gülmekten konuşamıyordu.
"Abicim görmen lâzımdı. Aynen hayal ettiğim gibiymiş."
"Kanka ya, müneccim yok, yok, Yıldız Savaşları'ndaki Jedi'ler gibisin. Onların da gizli güçleri var ya. "
Mehmet güldü. Özgür, çayını masanın üstüne koyup, sağ eliyle ışın kılıcı savurur gibi yaptı.
"Bir ışın kılıcın eksik ki, yakışır yakışıklı kankama. E, sonra?"
" Ben 40 filan sanıyordum ama rahat 60'a yaklaşmıştı. Saçlarını küçük kız saçı yapmış! Renk renk kurdelalar, tokalar filan! Bıyıklı, bıyıklı. Ah'ı gitmiş, vah'ı kalmış. Buruş buruş, kırış kırış. Üstünde İngilizce 'Ben Feministim' yazan tişört! Bacaklar kıllı kıllı. 'İsminiz Serap değil mi?" diye sorunca "Evet." demez mi!"
"Zavallı ya....bak ne diyeceğim Mehmet? Bir daha alaylı yazılar yazma günah ya."
"Ol'm o bana neler yazıyor bilmiyor musun? Bak okuyayım bugünkü yazısını!"
Cep telefonunu çıkartıp, Serap Arda'nın "Acı Biber" köşesini okumaya başladı:
"Hah, bak okuyorum: 'Sevgili okurlar, şu kadın düşmanı maço Mehmet Foçalı, son köşe yazısında yine bana sataşmış. E, tabii ne de olsa ilk insan, mağara adamı, maganda, yontulmamış odun olduğu için nezaket beklemek faydasız kendisinden. Yok ben şöyleymişim, yok ben böyleymişim. E, tabii benim gibi bir feministle fikir bazında tartışamıyor, hakaret ediyor. Yazık doğrusu, acıyorum kendisine. Zavallı! Ruh hastası! Maço!"
"İlk insan! Mağara adamı! Yontulmamış odun! Yuh!"
"Yaa! Bu kadar da değil bak daha neler yazmış: ' Ay bir de kendisine yerli Indiana Jones diyorlar çok gülüyorum. Neymiş efendim? Irak'ta çatışma sırasında zavallı adamın birini bir yumrukta yere sermiş. Hıh! Çakma Indiana Jones."
"Zavallı adam mı?"
"Duy da inanma! Adamın elinde AK-47 vardı. Bildiğin Kalaşnikof yani. Yumruklamasaydım ölmüştüm oralarda. Valla döverim ben bunu ama kadın olduğuna şükretsin!"
"Abi boş ver ya, baksana ne kadar paçozmuş. Boş ver. Bıyıkları nasıldı sahi hihihihi."
"Şşşt! Çayımı püskürteceğim. Aha, aha, aha!...."
İkisi akşama kadar çalıştı. Mesai bitince, Mehmet anne, baba ve kuzucuğunun yanına, Özgür de bekâr evine gitti. Aslında her gün lahmacun, pizza ısmarlamak ya da tost, çay yapmak canına tak etmişti, karşına çıkacak ve yemek yapmayı bilen iyi bir kızla hemen evlenmeyi düşünüyordu. Şimdilik kedisi Miniş ile oturuyordu. Annesi ve babası başka şehirdeydi ve kadıncağız her gün telefon edip
"Özgür, oğlum. Hadi evlen artık! Ne zaman mürüvvetini göreceğiz?"
diye soruyordu. Bıkmıştı ama annesine de kıyamıyordu. Annesine
"Söz, hayalimdeki kızı bulunca evleneceğim anne."
diyordu. Bu sefer de annesi "Hayalindeki kızı bulamadın mı hâlâ oğlum?"
diye sormaya başladı. Hatta bir akşam tam annesi aynı soruyu sorduğunda, kapı çaldı. Özgür, kadıncağızı savsaklamak için, elinde telefon kapıyı açmaya giderken
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN AŞIKLAR
HumorGüzel bir feminist ile adı maçoya çıkmış yakışıklı bir savaş muhabiri birbirine aşık olursa ne olur? Hele ki, sosyal medyada birbirlerine zehir zemberek yazılar yazan iki düşman olduklarını bilmiyorlarsa! Kapak tasarımı: @writerladyy