Selam canlarım,
Türkiye'deki evimden son bölümümü yazıyorum size. Sonraki bölüm yeni hayatımdan, yeni yuvamdan gelecek :) bir tık heyecan, bolca stres var. Bu hafta yazmak epey zor oldu, ama söz verdiğim gibi bölümü sıkıştırdım araya. O yüzden ayrı bir önemi var bu bölümün benim için. Ay bi de yazarken pek bir keyif aldım. Nedense ;p
Hadi sustum, siz okuyun.
Keyifli okumlar,
E.Ç.
***
Our time is running out
***
BÖLÜM 18
Tyron
Tek bir çizgiydi dünya. Üstünde durmaya çabaladığım bir cambaz ipi, yeraltında karanlık bir tünel, hayatla sonsuzluk arasındaki ince bağ... O ipin üstünde, o tünelin ortasında, o ince bağın tam ucundaydım. Kollarımda taşıdığım can kendi göğüs kafesimde atıyordu sanki. Duramaz, yorulamaz, yolumu kaybedemezdim. Koklamalı, iz sürmeli, o laboratuvara hemen, şimdi ulaşmalıydım.
Bir elim Misha'nın boynundaki bez parçasını bastırıyordu. Bir faydası var mıydı bu çabamın bilmiyordum, çünkü gözleri kapalı, yüzü bembeyazdı Misha'nın. Tüm kan çoktan boşalmıştı sanki vücudundan. Ben karanlık labirentin içinde bir koridordan diğerine savrulurken o kendi bilinçaltının karanlık odalarında dolanıyordu muhtemelen. Bir kapı var mıydı onu o delikten çıkartacak? Sanırım onu da benim bulmam gerekiyordu.
Lanet olsun Misha!
Ne demeye beni kurtarmaya çalışmıştı ki? Neden emrime itaat edip o yaratığı vurmamıştı? Gerçi... en başta onu ölümün kıyısına sürükleyen de bana itaat etmesiydi ya... Allah kahretsin! Bu göreve dahil olmak hiç istememişti ki Misha. Olabilecek en haklı nedenlerle beni aksine ikna etmeye çalışmış, başımıza gelebilecek tüm felaket senaryolarını tek tek masaya sürmüş, ama ondan bana güvenmesini istediğimde kendi doğrularına rağmen başını eğip her zaman komutanım demişti. O güvenin karşılığı şimdi kıyafetini ve yüzünü kaplayan koyu kırmızı kandı. Ve bunun benden başka tek bir suçlusu yoktu.
Öfkeden daha da sıkı kavradım Misha'yı. Zihnimin kuytu köşelerinde başka bir güne ait, farklı bir kabus oynuyordu eş zamanlı. Cal vuruluyor, Cal kollarımda, Cal dudaklarından süzülen kana inat hala bir şeyler demeye çalışıyor... Hayır, Misha Cal değildi. Çocukluğumu, anılarımı, hayallerimi paylaşmamıştım onunla. Ama sorumluluğu bana ait, hayatı verdiğim kararlara emanet bir candı. Askerim, yoldaşım, arkadaşım... Misha ellerimin arasında ölüyordu.
Hayır! diye kükredi içimdeki kurt. Ağzımdan çıkan ürkütücü ses düşüncelerim kadar korkutucu değildi. Fakat altımdan gelen başka bir canavarın homurtusu o düşünceleri delip en hayati reflekslerime ulaştı. Bir an yeni bir yaratığın peşime takıldığını düşünüp milyonlarca kaçış senaryosu sığdırdım saniyelere. Oysa bir motordu peşimdeki. Ve tam gaz onu süren Kat'ten başkası değildi.
"Beni takip et!" diye bağırdı ivmeyle öne savrulmadan önce.
O bu yer altı krallığının prensesiydi. Elbette kimse, ben dahil kimse, ondan iyi bilemezdi yolu. Az ileride direksiyonu sağa kırdığında beni muhtemelen asla akıl edemeyeceğim yollardan laboratuvara ulaştırmaya çalıştığını anlayıp peşine takıldım. Bir an sonra o yerde bense gökte süzülüyorduk kurtuluşa doğru. O benim gölgem bense onun nefesiydim. Her metreyle ışığa yaklaştığımızı biliyordum, çünkü tanıdık koku giderek şiddetleniyordu. Üç beş kez sağ sol, uzun bir koridor, yeni sapaklar, sabrımı tüketen yeni tüneller... Dakikalar sonunda o bildik açıklıktaydık. Kayarak durdu Kat ve yan devrilen motorundan bir kedi gibi sıçradı. Yanına konduğum an tanıdığım herkesle burun buruna gelmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N.O.A.H. - I
Science Fiction***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı*** ***Watty 2021 En Etkileyici Dünya ödülü*** ***ScifiTR Bilim Kurgu tatil yarışması 1.si*** --- Bir kurdun keskin dişleri, bir kaplanın pençeleri, bir maymunun çevikliği veya bir kartalın kanadı... Sel felaketiyle...