"Jimin."
"Jimin."
Etrafıma bakıyordum ama sesin sahibini bulamıyordum. Güzel bir çiçek bahçesinin kapılarını açtığı ormana doğru koşuyordum.
"Jimin takip et!" İleride siyah giyinimli bir kadın elini takip et dercesine salladı. Koşuşumu hızlandırıp ona yetişmeye çalışsamda çok hızlı gidiyordu. İlerde bir kulübenin içerisine girdiğini gördüm.
Onun girdiği kapıdan içeriye bende girdiğimde kendimi ahşaptan yapılmış kütüphane gibi bir yerde buldum. Her yer kitaplarla doku sadece ortada yuvarlak bir masa masanın üzerinde ise birkaç notlar vardı.
Karşımdaki kadın o kadar güzeldi ki güzelliği ile büyülenmiştim. Üzerindeki siyah kısa elbisesini düzeltip elini bana uzattı. Yaşına göre oldukça genç görünüyordu yüzü ama elleri yaşını ele veriyordu.
"Gel jimin. Sana anlatacaklarım var."Arkada bir müzik sesi geliyordu ama şarkını sözlerini tam duyamıyordum. Sadece melodisi vardı.
Yuvarlak masada beni yanına oturarak bana gözleri dolu bir şekilde baktı. Neden beni görünce duygusal olmuştu?
Ellerimi tuttu gözlerime baktı. Bana baktığı an kendimi başka bir evrende bulmuştum. Gölün kenarındaydık ve zifiri karanlık ormanın üzerini yorgan misali örtmüştü.
"Ay gökte en tepede yer aldığında bir yıldız sönecek,yıldız söndüğünde anneni çağır! Ne olursa olsun anneni çağır." Dedi ellerini yanağıma koyarak ciddi bir şekilde.
"Anlamıyorum ne demek istiyorsunuz. Annemi ne için çağıracağım?" Dedim yüzümdeki ellerini ellerimin arasına alarak.
Normal bir rüya olmadığını biliyordum.
"Gerçek anneni jimin,gerçek anneni çağır. Gitmem gerekiyor."
Tekrar kütüphane gibi olan yere geldiğimizde yanımda yoktu. Masada tam önümde duran kağıdın bana yazıldığını fark ettim.
Maria'yı geri getirmek senin elinde. Uyandığında bu ismi unutma.
En parlak yıldızın tekrardan gökte parıldamasını istiyorsan Ay'ı gökten indirmelisin jimin.Kağıdı cebime koymuştum. Kapıdan çıkıp etrafa baktığımda bu sefer başka bir yerdeydim. Bir odada bomboş bir odada yerde çökmüş küçük bir çocuk vardı.
Kimdi bu çocuk?
Dizlerini kendine çekmiş yerine sallanıyordu.
Burun çekme ve kesik bir nefes verme sesi geldi.Ağlıyordu.
Yanına gidip dizlerimin üstüne çöküp tereddütle elimi omzuna götürdüm. Kafasını kaldırıp kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. Tae'ye ne kadar çok benzediğini düşündüm o an.
"Neden ağlıyorsun?" Dediğimde gözün kapatmıştı. Gözünden akan yaşı parmağımla sildiğimde ikincisi düşmüştü elimin üzerine.
"Babam bana hayvanımı öldürttü. B-ben öldürmek istemedim." Dedi tekrar ağlamaya başlayarak. Ona sarılıp sırtını sıvazladığımda küçük elleriyle tişörtümü elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu.
Bir süre ağladıktan sonra elleriyle gözlerini silip bana baktı.
"Üzülme senin isteğinle olmamış bak. Eminim hayvanın sana kızmamıştır. Onun için bir mezar yapıp çiçekler bırakabilirsin. Buna sevineceğine eminim." Dediğimde bütün dişlerini göstererek gülümsemişti bana. Çok güzel gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepatia
Fantasy'Seni her an izliyorum jimin. Bana gay olmadığını kanıtlayamazsın. Çünkü geceleri kendini becerdiğini görüyorum.' Onun düşüncelerimi okuduğunu hayatımda ondan ayrı özel bir hayatım olmadığını artık daha iyi anlamıştım. Elini kasığımın biraz üstünde...