Her şeyin sonu baştan yazılır

469 41 14
                                    

Bok gibi hissediyordum.

Bir gram uyku girmemiş gözlerime baktım. Bu gözler bana ait gelmiyordu. Benim gözlerim onun gözleri kadar güzel değildi. Gri gözleri aklıma gelmiş bana alayla gülümsediği yüzü gözümün önündeydi. Gözlerimi kapatıp onu hissettiğimi hayal etmekten kendimi alıkoyamamıştım.

Gözümden bir yaş yere düşmüştü. Öylece yerdeki göz yaşımın kurumasını bekliyordum. Bu odadan çıkmak istemiyordum. Çıkarsam üstüme düşen görevi yapmalıydım ama yapmak istemiyordum. Ayaklarımın beni taşıyabileceğini düşünmediğim için yatağa oturdum. Başımda keskin bir ağrı vardı ve kalbimdeki...kalbimdeki ağrı çok fazlaydı. Çok yüktü şu iki parça göğüs kafesinde.

"Taehyung,nerdesin sevgilim? Yine sesimi duyup gelsen." Başım ellerimin arasında çaresizce ona sesleniyordum. Aptaldım. Başaramamıştım onu korumayı. Elimde olan gücün hiçbir faydası yoktu.

Kapı iki kere tıklatıldı. Bu gitmem gerektiğinin alarmıydı değil mi? Gitmek istemiyordum beni neden zorluyorlardı.

"Jimin artık oylanamayız daha fazla." Sonra durdu sesi tekrar konuştu bu sefer sesi daha yumuşaktı. "Ona veda etmeyecek misin?"

Veda demişti değil mi? O benle vedalaşmamıştı kabul etmiyordum ben vedalaşmayı. Bir insan sevdiği ile vedalaşamazdı. Ben ona veda etmeyecektim.

Kapıyı aralayıp dışarıya adımımı attığımda hazır olduğumu görünce şaşırmıştı. "Gidelim."
Elini omzuma koyup sıktı. Ona gülümsemek istedim ama dudaklarıma ulaşmamıştı bu gülümseme.

"Özgür geldi mi?" Dedim. O sıra jungkook evden çıkmış ayakkabılarını giyiyordu.
"Geldi herkes seni bekliyor."

İçim titremişti. Kollarımı kendime sarma isteği duydum o an. Onun kollarını onun dokunuşlarını hissetmek bir başkaydı.

Tekrardan ormana gidiyorduk. Bekleyen onca kişi arasında bir kişide gözlerim takılı kalmıştı.
"Jimin." Kısık sesiyle yanıma koşarak gelip sarılmıştı.
"Özgür." Diyebilmiştim sadece. Ensemdeki saçlarımı okşayıp beni kendine daha fazla çekip sarıldı. Ben beni avutacak cümleler kuracağını düşünürken kulağıma fısıldadı.

"Taehyung'u geri getirebiliriz. Araştırdım buldum. O taşlar için kanınız gerekiyordu. Orospu çoçuğunun tek faydası kanlarınızı toplamak olabilir. Cenazedeki adamların birkaçı Babasının adamları. Öldüğü için intikam alıp şehri yakmayı planlıyorlar. Taehyung'un öldüğüne inanmaları için rol yapman gerekiyor. Geri kalanını bize bırak. Onu kurtarıcaz!"

Geri çekildiğinde şaşkın ifademi yüzümden silmem gerektiğini biliyordum. Özgür'ün biraz gerisinde duran yoongi ile göz göze geldim. Bana gözlerini kapatarak onay verdiğinde bir şansımın daha olduğunun bilincindeydim artık. Onun için her şeyi yapmayı göze almıştım artık. Yine de bu onun ileride yatan bedeninin ölü olmadığını göstermiyordu.

Adımlarım ne kadar gitmek istemesede onun ölümüne birkaç adım daha yakındım.
Bir.

Belkide iki geri.

İki.

Üç geride olabilir.

Üç.

Dönüş yok.

Etrafındaki biriken kalabalık geriye ayrılmış birkaç insanın yabani sesleri yankılanıyordu. Onun ölümü böyle sessiz olamazdı. Elimi yüzüne götürmek istemiştim ama bu adamlar her ne yapıyorsa onu bir şeyin içine hapsetmiş dokunulmasına izin vermiyordu.

Gözyaşlarımı tutamamıştım. Orada bıraksalar saatlerce ağlardım belkide ama onlar beni umursamamıştı. "Susun." Diyebildim. Kimsenin duymadığını biliyordum. "Yalvarırım susun ona veda etmek istemiyorum." Yine kimse duymamıştı.

TelepatiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin