Her seçim bir yanlışa sebep oluyordu. Benim yaptığım seçimlerde ise her zaman bu dediğimi doğruluyordu. Basketbol takımına girerken bile kendim karar vermemiş başkasının karar vermesiyle yönelmiştim. Bir kafeye gittiğimizde yeni içecek denemek zor geldiği için aynısını söylemeye devam ederdim. Şimdi önüne sunulan bu seçim de ne yaparsam yapayım sonuç aynıydı. Sonuç Taehyung'un ölmesiydi. Birinde benim yüzümden ölecekti diğerinde kaderi yüzünden.
Konuşmamayı tercih ediyordum. Gözler bana dönmüştü. Kafamda kurduğum senaryolarda bir çözüm yolu yoktu. Sessiz bir bekleyiş ele geçirmişti herkesi.
"Bir... seçim yapmayacağım!" Sesimin titrememesi için uğraşmıştım. Karşısında güçsüz görünecek jimin ruhumun en derin kuyusunda kendisini saklamıştı.
"Pekala sen bilirsin jimin." Bir kasırga ortaya çıkmış bütün yapraklar havada birbirlerini takip ederek dönmeye başlamıştı. Gözümün önünden bin bir türlü senaryo geçiyorken yalnızca odaklandığım şey karşımdaki bana bakan bir çift gözdü. Acının tatlı tebessümü dudaklarında belirirken gözlerindeki kabullenmişlik bana yapmam gerekeni söylüyordu ama yapmak istemiyordum.
Bir hata yaptığımı biliyordum.
Sen benim hatamdın Taehyung.
En güzel hatam.
"Öldür." Bu bir kabullenişti.
Karşımdaki adamın sırıtışı yavaş yavaş kayboluyordu. Yerini ifadesiz bir yüz kondurdu. . Saçlarım yarattığı rüzgar yüzünden savruluyor,ormanın içerisinden kıkırtılar geliyordu. Bu doğanın alaycı sesiydi.
"Görüyor musun Taehyung! Sevdiğin adamı korumak için ölmeyi tercih ediyorsun. Ama o senin göz yaşına bile bakmadan ölmeni istiyor. Ah benim aptal oğlum!"
Taehyung'un içerisindeki duyguları hissedebiliyordum. Onun içerisinde kuvvetlenen duygular gözlerine yansıyor yavaş yavaş göz rengi değişiyordu.
Ona benim çerçevemden bakmak çaresizlikti.
Bunca zaman düzenli bir hayat yaşayan genç bir çocukken şu an senelerini hükmetmeye adamış adama karşı çıkıyordum. Üstelik ev arkadaşlarım arkamda ne yapacaklarını bilmez bir halde dikiliyorken."Öldürmeyeceğimi mi düşünüyorsun?" Kafamı usulca iki yana salladım. Gözümden yaşın düşmesine engel olamamıştım.
İçimde biriken öfkenin ve dışarıya patlamak için sabırsızlanan enerjimi hissedebiliyordum.
Şimdi sırası mıydı bilmiyordum ama mideme giren kramplarla yere çökmüştüm. Böyle bir acıyı ilk defa yaşıyordum."Hey!" Hoseok'un sesini duymuştum. Elimle gelmemesini işaret ettim. Vücudum bir şeylere tepki veriyordu.
"ilaç yaramış olmalı!" Jin'in alay geçen sesine karşılık kafamı kaldırıp yüzüne bile bakamamıştım. Taehyung yere doğru fırlatıldı. Üzerine babası haraket edememesi için oluşturduğu çemberi büyütüp kendisi de içine girdi. Yerden sendeleyerek kalkıp yanlarına yürümeye başlamıştım.
"Yaklaşma! Bu senin geçebileceğin bir şey değil." Taehyung'un düz bir sesle söylediği cümleden sonra bakışları babasına dolmuştu. Gözlerinden okunan kızgınlığı apaçık ortadaydı.
"Öldür beni artık piç kurusu! Senden birisi olmayacağım." Adam belinden çıkardığı silahı Taehyung'a doğrulttu.
"Bu silahı biliyor musun oğlum. Senle birlikte icat etmiştik. Bizim soyumuzdan gelebilenleri öldürebildiğimiz tek silah bu. Kendi buluşunla öldürülmek nasıl hissettirecek düşünsene! Benim için deneyimlemiş olacaksın."
Taehyung ellerini yumruk yapmıştı. Saldırmamak için duruyordu. Eğer saldırırsa planımız devre dışı kalacaktı.
Jin dışarıdan yaklaşmamızı engellediği için Hoseok ve Namjoon onlara fark ettirmeden arkalarına dolanıyordu. Bunun içinde yoongi'nin onları hissetmemesi için yaptığı ilacı kullanmışlardı.
Jungkook ve ben ise artık başlamamız gerektiğini biliyorduk. Yoongi ise bize kendi dostundan yardım istemek için ormanlığın içerisinde kaybolmuştu.
"Öldür. Öldürdüğün an bende deni öldüreceğim orospu çocuğu!" Diye bağırdım. Taehyung babasına adımlayarak silahı kalbine doğrulttu.
"Beni sevmediğini biliyordum zaten. Öldüreceksen öldür hadi. Oynamayı bırak milletle." Ve babası silahı daha sıkı tutarak tetiği çekti.
"Senden nefret ediyorum oğlum. Annen orospunun tekiydi. Onun çocuğundan da aynı şeyi beklerdim zaten. Bir erkeği sevecek kadar aptal olacağını biliyordum."
Taehyung'u daha çok öfkelendiriyordu. Sözleri açıkçası beni de çok sinirlendirmişti. Taehyung silahı almak için hamle yaptığında Hoseok ve Namjoon da jin'i esir almak için üzerine atladılar. Silahla boğuşan iki adamın yanına gitmek için bütün her şeyi umursamayarak çemberin içine atladım. Bedenimde acıyı dibine kadar hissediyordum ama bu benim önüme geçememişti. Bir silah patlaması ormanın içerisinde yankılanırken odak noktam tamamen yere düşen adamdaydı.
"Taehyung!" Diye bağırabilmiştim sadece. Tekrar silahın tetiğini çekip bana doğru doğrulttuğunda gözlerimi yerde yatan Taehyung'dan zorla çekip karşımdaki şerefsize baktım.
"Sıra sende." Yerde yatan sevgilim acı içinde bağırıyorken son noktaya gelmiştim.
"Seni geberteceğim piç kurusu!" Aniden yer sallanmaya başlamış gök gürültüsü havayı esir almıştı. Gökten gelen şimşekler yer yüzüne inerken yerde oluşan çatlaklar büyümüş bölümlere ayrılmamızı salmıştı."Seni yerin en dibine gömeceğim ve sen çıkmak için yalvaracaksın!" Çatlaklar daha da büyürken içerisindeki alevi hissediyor onun yukarıya doğru süzülmesine izin veriyordum. Birkaç adım geriye sendeleyip oluşturduğum derin çukurdaki lava baktı.
"Beni yenemezsin Jimin. Bak sevgiline nasılda yerde yatıyor." Ellerimde hissettiğim kuvvetli rüzgarı ona doğru yönlendirmiştim.
"Sus!" Koşarak üzerine doğru gittiğimde tek yaptığım şey hayal gücümü kullanmaktı. Toprak zeminde yerde biraz sürüklendikten sonra havaya doğru süzülmüştü. Oluşturduğum rüzgarın beni havalandırdığını hayal ettim. Ayaklarım yerden kesilirken bana gönderdiği alevlerle vücudumun yanması oldukça hasar vermişti. Dediği gibi o çok kuvvetliydi.
Yer iyicene ortadan ikiye ayrıldı. Şimşekler üzerine doğru düşmeye başlamış onlardan çevik haraketlerle kaçıyordu. Artık içimdeki enerjiye sahip çıkamıyordum. Bir çığlık istemsiz dudağımdan kaçmış ve etraftaki her şey savrulmuştu. Şimşekler bu sefer sadece gittiği yönü takip ediyor ve etrafına oluşturduğum su çemberinden çıkamıyordu. Sona gelmişti. Hızla yanına ulaşıp yakalarından tuttuğum gibi aşağıya doğru süzülmüştük.
Ya ikimiz yaşayacaktık ya da ikimizde ölecektik.
Ve ben bu seçimi çok öncesinde yapmıştım.
Lavların içerisine doğru ikimizide çekerken duyduğum tek şey arkadaşlarımın ismimi bağırmasıydı...
_____
Uzun zaman sonra merhaba. Sınav senem olduğu için uzaklaşmıştım. Ama gelen bu kadar bildirime şaşkınlıkla bakarken bir bölüm yazmak istedim. Bu bölümü yazmak çok zordu. İçime sinip sinmediği hakkında en ufak fikrim yok.
Beğenmezseniz telafi etmeye çalışırım.
İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepatia
Fantasy'Seni her an izliyorum jimin. Bana gay olmadığını kanıtlayamazsın. Çünkü geceleri kendini becerdiğini görüyorum.' Onun düşüncelerimi okuduğunu hayatımda ondan ayrı özel bir hayatım olmadığını artık daha iyi anlamıştım. Elini kasığımın biraz üstünde...