"İç içe girmiş durumları ölçüyle birbirlerinden ayırabilirlerdi. Girift dilhun zihinler artık aydınlanmaya başlamıştı."BÖLÜM ALTI: İTİDAL
Beynimin içinde her şey yankı yapıyordu. Kafam karışmış ve neyi algılayacağımı bilemez hale gelmiştim. Hiçbir şey açık değildi. Aksine her şey kapalı bir kutu gibiydi. Kutuyu açtığımda her şey çözülecekti ama ben daha kutunun yerini bile bilmiyordum. Mutluluk tuzağına düşüyordum. Bilmiyordum ki, beni hep hüzün karşılayacak.
Hep sınırın dışında kalıyor ve göze batıyordum. İnsanlar beni anlamıyordu. Anlamak istemiyordu. Güldüm kendi halime. Yüzüme gülmeyenler için bende bir kez güldüm. Çaresiz bir kızdım. Yalan hayatımda doğrulukla savaşan bir kız.
"Hatırlıyor musun?" diye sordu.
Başımı iki yana salladım ve ellerimi oynattım. "Hatırlayamıyorum."
Dirsekleri dizleri üzerinde kaldı ve elleri birleşti. Gözleri bahçenin koyu yeşil çimenleri üzerinde dolaşıyordu. " Annenin öldüğünü kavradıktan sonra işe gittin Mahru. Sıradan bir olay değil bu. Onu kaybetmişsin ve yas tutman gerekirken sen, işine gittin. Bu..."
Elleri ile saçını sıvazladı ve başını bana dönderdi. "Farklı olmak zorunda değilsin. Kafamı allak bullak ediyorsun."
Omuzlarımı silktim ve önüme döndüm. "Yaptığım bir şey yok. Bu benim."
Çimlerin üzerine uzattığım çıplak ayaklarıma bakarak konuşmuştum. O konuşmaya başlarken ve konuşmasını bitirirken gözlerini benden bir an olsun çekmemişti.
"Herkes gibi değilsin. Gözlerin onlar gibi bakmıyor. Hareketlerin onlar gibi olmuyor. Gülümsemen onlar gibi sahte değil. Sen güzel kokuyorsun. Doğal..."
Gülümsedim. "Çünkü herkese aksin farklı bir çocukluk geçirdim."
"Hım." diye mırıltılı bir ses çıkarttı. Elini elinden çekti ve yanağına yaslayarak bana bakmaya devam etti. "Nasıl bir çocukluk geçirdin?"
"Zor." Ellerimi okuduğunda meraklı bakışları biraz daha harmanlanmıştı. Ben devam ettiğimde onun bakışları ellerim ve yüüzm arasında mekik dokudu. "Herkes gibi değildi. Farklıydı. Onları kaybedene kadar sıradandım."
"Annen ve babanı mı?"
Başımı salladım. "Onlar varken mutluydum. Huzurlu ve neşeliydim. Çok fazla güler ve çok fazla konuşurdum."
"Dur bir dakika." dedi bir şeyi yeni fark etmiş gibi. "Senin konuşamama durumun doğuştan değil mi?"
Başımı iki yana salladım. "Hayır. Doktorlar travma etkisi olduğunu söylemişti. Kazadan sonra konuşmadım. Ve konuşmak istediğim zamanda sesim çıkmadı. İçime kaçmış gibiydi. Sessizliğe mahkum olmuştum."
"Neden konuşmak istemedin?"
Onun merakı ile beraber tekrar geçmişe yolculuk yapıyordum. Dudaklarım aşağı kıvrılırken iç çektim. "Annem bitkisel hayatta kalmıştı ve makineler ile nefes alıyordu. Babamı kaybetmiştim ve toprağa gömülüşünü kendi gözlerimle görmüştüm. O zamanlarda üzüntüm beni sessizliğe itmişti ve konuşmadım. Halam..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAL EHVENİŞER
ChickLitSessizliğin esaretine mahkum kalmış bir kız, geçmişin sisli hayalleriyle mücadele ederken ona uzanan ilk yardım eline sımsıkı tutunacaktı. Kişiliklerinin kurbanı olan yaralı adam masumiyete hayran kalıp, sessizliğine ses olarak bütün ehvenişerlikle...