"Hikayeyi sona erdiremiyorsan en baştan başla."
BÖLÜM ON YEDİ: BAŞA SAR
Kırık kalbim paramparça kan akıtırken bir cam parçası kadar hassastım. Mutlu olabileceğim tek anımda beni yere çakan gerçek sözcükler hayatımı mahvediyordu. Duymak ve duymalarını istemiyordum. Her şeyi unutmak ve yeniden başlamak istiyordum. Kimsenin bilmediği yerlerde sadece ben ve sevdiklerimlr bir hayat istiyorum.
Bu mümkün değildi. Şuan bu gerçeklerle ve bu örülen duvarlarla mümkün değildi. Kafamda her şey bulanıklaşmaya başladığında gözlerim net göremedi. Karşımda Ateş'e gözlerimi kırpıştırarak baktım. Ellerimi kaldırıp konuşmak istedim ama onlar kendini sıkıp ve tırnaklarımı etime saplamakla meşguldüler. Tek direnişim ona tokat atmamaktı. O kusursuz yüzüne bunu yapamadım. Vicdanım el vermedi. Duygularım el vermedi.
Karşımdaki adama ne diyeceğimi kestiremedim. Bu yenilmiş görüntüsüne eşlik mi etmeliydim yoksa ondan nefret ederek uzak mı durmalıydım? Hislerin tarifsizdi. Her şey kafamda yeni oturuyordu ve henüz parçaları birleştirememiştim. Hatırladıklarım gerçekti. Kazayı sağlayan kişi sevdiğim adamın babasıydı. Merih Aleyeva...
Ellerimi tutarken gözlerindeki doluluk yanaklarına taşıyordu. Gözleri kızarmıştı ve sürekli konuşuyordu. Ne dediğini anlayabilecek kadar mantıksal düşünemiyordum. Tamamen çökmüştüm ve ayaklarımın altındaki yer sanki sallanıyordu.
Bu onun suçu değil. Tüm suç babasının. dedi iç seslerimden birisi. Ona inanmak istedim ama diğer şeytani iç sesim devreye girdiğinde aklım bulandı.
O ailenin katilinin çocuğu. Ailene ihanet edemezsin. O da babası gibi bir katil!
Ellerimde dolaşan ellerini itekleyip geriye adımladım. Ondan uzaklaşırken omuzları çökmüştü. Bana bakarken gitmeyeceğimden emin olmak istiyor gibiydi ama yapamazdım. Söyledikleri gerçekten doğruysa onunla yan yana duramazdım. Bu ihanet olurdu ve ben ihanet etmezdim. Kötü değildim ben. Bunu yapmam.
"Mahru, hayır. Lütfen."
Ellerim arasında sıkışan tırnaklarım avucumun içini kanatıyordu. Kaşlarım gözlerimin üzerine inerken ve olayı aklımda kavramaya çalışırken kapı açıldı ve içeri girdiklerini fısıltı gibi gelen seslerden anladım. Bedenime bir başka beden yaklaştı ve irkilerek geriye kaçtım. Elimi havaya kaldırdığımda tırnağım etimden çıkmış ve kan avucumdan bileşime doğru ılık ılık süzülmüştü.
"Mahru..."diyerek yanıma yaklaştı Pusat. Alkın ve Cemre sadece bana bakmakla meşguldü. Elektrik çarpmış gibiydi bakışları. Şaşkınlık ve acı içierisinde.
Aramızda iki adım kalırken," İyi misin?"diye sordu. "Elin kanıyor."
Gözlerim Ateş'in üzerinden çekilmiyordu. Gözlerine bakarken hatıralarım bana kaza gününü gösteriyordu. Anne ve babamın kanlı bedenleri. Kırılan araba camlarının tenimizde acı bıraktığı hissi ve adamın beni uçurumdan itmesi. Hepsi peşi sıra kafamda canlanırken bunların arkasındaki kişinin Ateş'in babası olması bende şok etkisi yaratıyordu.
Soru sormadım. Sorularına cevap da vermedim.
"Mahru." Pusat yaklaşıp elimi tuttuğunda elleri canımı yakmamaya çalışıyordu. Ama bilmiyordu ki o yara hiçbir şeydi. Asıl yara benim kalbimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAL EHVENİŞER
Literatura FemininaSessizliğin esaretine mahkum kalmış bir kız, geçmişin sisli hayalleriyle mücadele ederken ona uzanan ilk yardım eline sımsıkı tutunacaktı. Kişiliklerinin kurbanı olan yaralı adam masumiyete hayran kalıp, sessizliğine ses olarak bütün ehvenişerlikle...