BÖLÜM ON ÜÇ: GEÇMİŞE YOLCULUK

320 32 18
                                    


"Vedalar sonları getirirdi ve şimdi geçmişe veda etme zamanıydı."

BÖLÜM ON ÜÇ: GEÇMİŞE YOLCULUK

Yokuş aşağı sürükleniyor ve elini tutacak birisini arıyorduk. Güven duyabilecek ve tüm hayatını emanet edebilecek birisi veya birileri her zaman gerek olurdu insan için. Kimse tek değildi. Kimse yalnız gelmemişti ki zaten hayata. Aileler ve yakın kişiler bulunuyordu. Kaybetmesini bildiğimiz gibi kazanmasını da bildiğimiz zorlu bir mücadeleydi bu.

Solan bir çiçek gibi suya ihtiyaç duyardık. Tek fark bir çiçek olmadığımız gibi su yerine sevgiye muhtaç olduğumuzdu. Sıradan üstü olan hayatımızda biraz da durgunluğa ihtiyaç duyuyoruz ama her zaman istekler yerine gelmezdi. Karanlığa itilmişti bedenlerimiz ve o karanlıktan çıkamıyorduk. Hapis olmuştuk.

Binadan beraber aşağıya indiğimizde gazetecilere yakalanmış ve flaplar gözlerimizi almıştı. Ailesinin yanına gittiğimizde ve arabanın önünde onlarla konuşurken garip hissetmiştim. Ateş'e samimi davranmışlardı ama o hep soğuktu. Bana olduğundan bir samimiyet bile yoktu.

Kabaydı.

Ailesinin yanına geldiğimizde gözlerinde bir parıltı değil, aksine karartılar görmüştüm. Sol eli sağ elimi sıkıca tutarken gitmemden korkuyor ve beni kendisine mühürlüyor gibiydi. Kardeşi Mitra konuşmadan önce gözlerini, gözlerime kilitlemişti.

"Abi!" diye çığlık atarcasına nida etti.

Mitra, Ateş'in üzerine atlayıp ona sıkıca sarıldı. Kendimi geri çekilme hissi içerisinde bulurken elimi ondan çektim. Ellerimiz ayrılırken kaşları gözleri üzerine inmişti. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve onları dikkatle izledim. Şuan en önemli olan kişi o ben değildim.

Mitra sarılıp arada sürekli Ateş'e bakıyordu. Elleri onun omuzlarında ve yüzünde gezindi. "Sen delirdin mi? Nasıl korktum biliyor musun? Bir an gerçekten atlayacaksın sandım. Seni de kaybetmek istemiyorum abi. O zaman tamamen yalnız kalırım."

"Sen yalnız değilsin." dedi arkadan bir kadın.

Kadına baktığımda ona ısınamadım. Ağır bir görünüme sahip olduğu gibi bakışları da etrafa soğukluk katıyordu.  Deniz mavisi gözleri ve platin sarısı saçları vardı. Ortalama boylarda olduğu gibi hafiften de esmerdi. Kadın dişlerini göstererek Mitra'ya gülümsüyordu.

"Biz varız hayatım."

"Anne..." diyerek döndü Mitra ona. "Onu demek istemiyorum. Babamdan sonra abimi kaybedersem ayrı bir travma yaşarız. Bu bizi derinden sarsar. Hepimiz Ateş'i çok seviyoruz sonuçta."

Anne demişti!

Sertçe yutkundum. Aklıma en son Mitra ve Ateş'in hararetli geçen kavgası gelmişti. Ateş'in dedikleri hala kafamda baskı yapıyor ve ben neye döndüğümü şaşırıyordum.

Kafası geriye düşerken kahkaha attı. Elinde ki bardağı sertçe duvara attı ve bardak tuzla buz oldu. Sonrasında ise Ateş'in bakışları alev saçıyordu. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun!? O kadın babamı öldürdü! Kendini düzeltiyormuş. Bok düzeltiyor! Yanına gittiğim an yatağıma girmek için türlü oyunlar oynar o kadın! Ben de sen de o kadının hiçbir şeyiyiz! O sadece boktan bir kadın!"

LAL EHVENİŞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin