BÖLÜM BİR : YABANCI

1.8K 202 1.3K
                                    

Tüm hakları saklıdır©

"Kıvranarak yaşamaya devam ediyorduk. İşin sonunda ölüm de olsa yaşıyorduk çünkü artık ölüm basit bir olaydı..."

BÖLÜM BİR : YABANCI

Hayatlarımız, bir kalp atışı kadar hızlı ve ritimli ilerlerdi. Yaşamak basit bir olay gibi görünmemeliydi. Yaşamak çok zordu. Her nefes alışımızda boğazımızda oluşan yumruya rağmen sabretmek. Bekleyişlere ayak uydurmak. Günün sonunda yine karanlığa mahkum kalacağımızı bilerek yine de aydınlığa esir düşmek istemek.

Zordu.

Boş bir kuyunun içine atılmış gibiydi. Ellerimle yardım çağırmak istiyor ancak kimse beni göremiyordu. Bağırmak ve buradan kurtulmak istiyordum. Ancak dilim, umutlarım gibi lâldi. Tek yapabildiğim şey ise yoğun tempolu olan bu hayata ayak uydurmak.

Gülümsemeye çalışırdım. Her kötülüğe ve geride kalan geçmişe rağmen dudaklarım kıvrılırdı. Omuzlarım çökmüş ve gözlerim açılmak istemiyordu. Karanlıktan korkuyorum. Korkmama rağmen karanlığa esir düşüyordum. Bu kader değildi. Hayır, bu seçim de değildi. Ben sadece buna mahkum bir köleydim.

İçi neredeyse boş, karanlık bir odanın içindeydim. Karşımda ki geniş boy aynası, bir elbise dolabı ve kırık bir sandalyeden başka hiçbir şey yoktu. Odanın camları yoktu ve havasız kalan ciğerlerim artık içten içe isyan ediyordu. Elimden geldiğince temiz tuttuğum bu oda ise her şeye rağmen kirliydi.

Elbise dolabının yanında ki küçük boşluğa sığınan bedenim küçücük kalmıştı. Bacaklarımı kendime çekmiş ve bedenime tesir eden soğukluğu yok saymaya çalışıyordum. Çatı katında olduğum için donuyordum. Hassas bedenim ise buna hızla tepki veriyordu. Umut ediyordum, buradan çıkmak için.

Saatler geçiyordu ve hava kararıyordu. Çatının delik tahtasından parlayan yıldızları fark edebiliyordum. Gözlerimi kapatmamak için zorlarken kulaklarım ayak seslerini işitti.

Sertçe yutkunup bedenimi duvara tamamen yasladım. Titreyen bedenim odanın en karanlık köşesinde iyice büzüşürken kilitin açılma sesini duyumsadım. Kapı açıldı ve kehribar gözlerimi o tarafa çevirdim. Kuruyan boğazım bana zorluk çektirirken nefesimi tuttum.

Gözlerim kahve gözlerle buluştu. Halam elini kapıya koyarken bana acıyan gözlerle baktı. "Şu haline bir bak." dedi. Gözleri beni süzüyordu. "Burada kalışının suçlusu sensin Mahru. Sözlerimi dinleseydin eğer beraber yemek yiyecektik."

Ağzımı açtım ancak konuşamadım. Bu bana bagışlanılmayan bir eksiklikti. Ben konuşamazdım. Lâldim.

Benim suçum yoktu. demek istedim.

Yanımda kalemim ve kağıdım olmadığı için sadece onu dinleyerek çaresizliğime mahkum kaldım.

"Dışarı izinsiz çıkmak yok. Kimseyle iletişim kurmak da yok. Bizden habersiz yemek de yok. O masaya hep beraber oturacağız. Annen yanında değil diyerek bizi takmıyor musun sen?!"

Başımı iki yana salladım. Ellerimi hareket ettirdim. "Ben sadece yardım istedim. Bir suçum yoktu."

Ancak beni anlamadı. Ellerimi okuyamadı çünkü.

"Ne anlatıyorsun öyle?" diye sordu. Ardından alay içerisinde güldü. "Anlamamam normal tabii. Her neyse. Bir saatin kaldı. Sonra salona geçip uyursun. Yemek yok. Sadece uyku."

Başımı salladım. Çaresizdim.

"İyi." dedi ve geriye adımladı. "Kapı kapalı kalacak ve sen bir saat sonra gideceksin. Uyanıklık yapıp erken çıkmaya çalışma. Bunu fark edersem o zaman bir hafta çıkamazsın buradan."

LAL EHVENİŞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin