bir

9K 349 412
                                    

En sevdiğiniz şarkı sözü?

1 yıl önce

Siyah, bağcıkları açık botumun önündeki taşa bir kez daha vurdum. Gözlerimle kaybetmeden gittiği yeri takip ettim. Seke seke su birikintisinin içine düşen taşa dudaklarımı büzerek baktım.

Üzgünüm canım, bundan sonra ki yolculuğuma sensiz devam etmeliyim.

Bunu yapmayan anormal bir insan var mıydı gerçekten?

Taştan gözlerimi ayırıp hâlâ göremediğim marketi aramaya başladım. Hani şurdan şuraydı, hani iki adım da gider gelirdim? Hani... Neyse yeter bu kadar. Yüksek yüksek binalara baktım, içim daralmıştı. Büyük şehirde yaşamak istemememin başlıca sebebi buydu sanırım. İkincisi de, gürültü kirliliği. Fabrika, araba, inşaat, bir sürü insan sesini geçtim, iki insanın aynı anda konuşması bile kısa sürede kanser ediyordu.

Dün arkadaşlarımın yanına İstanbul'a gelmiştim ama sabahında ekmek almaya gönderiliyordum. Harika(!)

Hem de pijamalarımla!

Omuz silkip artık görebildiğim marketi ve doğru yoldan gittiğimi farketmemle içim biraz olsun rahatlamıştı. Yürümeye devam ederken, "Pardon hanımefendi." diye hoş bir erkek tınısı duydum. Bana dememiştir diye yoluma devam ederken aynı sesi daha yakından duymamla topuğumun üzerinde döndüm. Evet, evet buna da bayılıyordum. Sanki yeşil üniformalı bir askerim ve komutanım bana, 'arkana dön asker.' diye talimat veriyormuş gibi hissediyordum. Ne alaka diye sormayın, bilmiyorum.

Uykulu yeşil gözlerim, rengini henüz seçemediği gözlerle buluşması ile yerimde kısa bir an dondum, sanırım. İkimizin nefes sesleri sokakta yankılanırken yüzünü inceledim; çıkık elmacık kemikleri ön plandaydı, simsiyah dağınık saçları, düz burnu, rengini seçemediğim ama koyuluğu belli olan gözleri vardı.

Ortalama Türk kızlarına göre boyum uzundu, ama bu adamın yanında kendimi küçücük hissetmiştim.

Yolun ortasında durmuş adamı incelediğimi fark ederken gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim. Bunlar hep uykusuzluktan oluyor! Ancak o zaman, onun da beni incelediğini anlayabilmiştim. Hayırdır koçum, demek istesem de içimdeki kamyoncuyu kovup boğazımı seslice temizledim. "Buyurun." Bir kaç dakika yüzüme baktıktan sonra dudaklarını aralayarak konuştu.

"İstanbul Üniversitesi'ne giden yolu soracaktım." Sanki gerçekten biliyormuş gibi durup bir kaç saniye düşündüm. Sonra buraya daha dün geldiğimi farkettim.

Allah'ım, ben bu kadar gerizekalı değildim, kesin kafamı yatak başlığına vura vura böyle oldum.

"Başka birisine sorsanız daha iyi sanırım. Ben buranın yabancısıyım." Başını sallayarak beni onayladı. Yüzünde o kadar sabit bir ifade vardı ki. Ne yapacağımı şaşırıyordum. Konuşma bitmişti ama ikimizden de gitmek için bir hamle gelmiyordu.

Kendine gel kızım!

"Başka bir şey yoksa size iyi günler." Aynı karşılığı alırken yoluma tekrar döndüm. Ayaklarım ileri adım atamıyordu sanki. Zorlukla ilerlerken ilk kez gördüğüm birine bunları hissetmemin ne kadar salakça olduğunu düşündüm.

Karşıma her türlü insan çıkabilirdi sonuçta. Belki beni kandırıp kaçıracaktı. Kolumu bacağımı ayıracak, valize tıkıştıracak ve bir çöp konteynerinin içine atacaktı. Olabilir miydi, olabilirdi. Her gün haberlerde masal dinlemiyorduk sonuçta.

Markete geldiğimde, kahverengi dalgalı saçlarımı yüzümün önüne getirip gizlice yan tarafa baktım. Gitmemişti! Telefonla yere bakarak konuşuyordu. Acaba telefondaki kişiyle beni öldürme planları mı yapıyordu? Kendi kendime göz devirdim. Gözlerini kaldırıp benim tarafıma bakarken yakalanmanın verdiği hisle elim ayağım birbirine girdi ve telaşla markete girmeye çalıştım.

Evet, çalıştım. Çünkü giremedim.

Kapıyı açmadan nereye giriyorsun salak!?

Alnımı cam kapıya sertçe vururken başımın üstünde yıldızlar dolandı. Evet, evet gerçekten dolandı. Yer ayağımın altından kayarken sertçe yere düştüm. Kalçam kırıldı galiba. Elim anında başıma gitti ve kendime gelebilmek için bir süre bekledim.

Allah belanı verdi Rumeysa!

Önümdeki kapının açıldığını duyarken hâlâ gözlerim kapalı, elim başımda bekliyordum. İçerden çıkan kişi, kolumu nazikçe tuttu. "İyi misin kızım?"

Gözlerimi kırpıştırıp yaşlı olduğu sesinden belli olan adama baktım. Altmışlı yaşlarda bir amcaydı, muhtemelen marketin sahibiydi. O sırada yanıma birisi daha geldi. O da diğer tarafıma çökerken, "Hanımefendi, iyi misiniz?" gerçekten endişeli çıkan sesiyle konuştu.

Utanmasam bağıra bağıra ağlayacaktım. Rezil olmuştum ya!

"İyiyim, sanırım." Sıcacık avuç içini yanağımda hissederken bir yaprak gibi titrediğimi hissettim. Baş parmağı alnımı ovdu. "Amca, buz var mı?" Marketçinin tepkisini göremezken ufak bir baş hareketiyle yanağımı elinden kurtardım.

Sol elimden destek alıp kalkarken gözlerimin önü tekrar pul pul oldu. Sendelerken gözlerim kapattım, bedenimi kontrol edemedim ve tekrardan gelecek o sert darbeye kendimi hazırladım.

Ama gelmedi.

Belime sarılan kalın kollara gitti ellerim. Allah'ım, Kore dizi sahnelerini de mi yaşacaktım? Telaşla sıkı sıkı kollarına tutunurken, kapattığım gözlerimi, karşılaşacağım şeyden korkarak araladım.

Yutkundum.

Koyu yeşildi.

Açık yeşil gözlerime tezat koyuydu gözleri. Belki de hayatımda, hiç bu kadar güzel bir yeşil görmemiştim. Gözlerimizin buluşmasıyla sağ tarafımda kalan kalbinin teklediğini hissettim. Burnuma dolan kokuyu derince içime çektim. "Dikkatli ol." Nefesini yüzüme verip temkinli bir sesle fısıldadı.

İyi olup olmadığımı ölçüyordu galiba. Sen bu kadar yakınımdayken ben nasıl iyi olabilirim ki!?

Derince yutkundum. Avel avel suratına bakarken kendinden emin gülümseyişini gördüm. Resmen kırk saat adama bakmıştım. Vücumdaki tüm kan yanaklarıma toplanırken ayrılmaya çalıştım.

Bırakmadı!

Tek kolunu çekip diğerini sırtıma koydu. İlerlemem için hafifçe ittirirken içeri girdik. Elinin değdiği yerler karıncalınıyordu sanki. Plastik bir taburenin üzerine oturdum. Marketçi elinde buz aküsü ile gelirken bana vermek yerine yanımda bekleyen adamın eline uzattı. Uzun parmaklarıyla buzu kavrayıp önüme geçti. Önüme gelen dalgalı saçlarımdan ellerini geçirip geriye atarken kalbim dört nala koşuyordu.

Koşmuyordu, uçuyordu!

Buzu alnıma koydu ve gözlerini alnımdan ayırıp yüzüme çevirdi. Yaşadığım utançtan buzun soğukluğunu bile hissedemiyordum. Bileğine elimi sarıp geri çektim, utançla. "İyiyim, teşekkür ederim. Size de, boşuna zahmet verdim. Ben artık gideyim."

Bir şey demesine izin vermeden yerimden kalkıp çıkışa yöneldim. Alamadığım ekmek o an aklıma bile gelmemişti. Dışarı çıkıp bir kaç adım atmışken arkamda kalan markete baktım. Titreyen dizlerime söz geçirip biraz daha uzaklaştıktan sonra bir apartman duvarına yaslanıp elimi göğsüme koydum.

Neydi şimdi bu? İlk görüşte aşk mı?

Hayır hayır, inanmazdım ki ben ona.

Peki bu neydi o zaman?

Selamün aleyküüüüm. Çok bekletmeyeceğim dedim ama yine beklettim sanırım.

Haftada bir bölüm atacağım ama çoğunuz bu bölümü bildiğiniz için ikinci bölüm yarın gelecek.

İyi geceler ✨

Sizi seviyorum <3

Sana Nerden Rastladım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin