on yedi

2.2K 220 143
                                    

Bu ne endam, aşk olsun,
Ne gülüşler var olmuş?

"Köfte istiyorum, yanına pilav da olsun, bu havuçlu sostan da olsun, bir de şey olsun-" Garsonla iletişimimi kesen Emre'nin artık sinir bozan sesi oldu. "Maşallah maşallah, istersen tüm menüyü dizsinler önümüze." Elim çatalı kavrarken gözlerim kısıldı. "Emre!"

Benden önce başka bir ses girmişti araya. Sesin sahibi -adı lazım değil- Emre'yi uyardıktan sonra bana döndü. "Başka istediğin bir şey var mı güzelim?" İki yana salladım başımı. Yüzüne bakamıyordum. Adama ahtapot gibi yapışırsan tabii, bakamazsın yüzüne!

Danışmanlıktan çıkıp yemek yemeye gelmiştik. Yanımda Ali, karşımda Emre oturuyordu. Başımı çeviremediğim için sadece Emre'ye bakabiliyordum. O da karşımda sürekli değişik hareketler yapıp sinirimi bozuyordu.

Kendimi çok garip hissediyordum, sanki zamanda yolculuk yapmış gibiydim ya da bir haftadır komadaymışım da yeni çıkmış gibiydim. Kendimi gerçek anlamda rahatlamış ve garip hissediyordum.

Üstümdeki bakışlardan düzgün nefes bile alamıyordum. Sırf bir şeylerle meşgul olmak adına masadaki suyu alıp büyük bir yudum aldım. "Ee düğün ne zaman?" Soluk boruma kaçan suyla öksürüklerim bir bir sıralandı.

Önümdeki sudan bir yudum daha alıp kendime gelmeye çalıştım. Emre karşımda yine sırıtıyordu. "Hayırdır Rumeysa, n'oldu?" Gözlerim kısılırken tehditkâr bir bakışlarım gün yüzüne çıktı. "Su kaçtı Emreciğim, ee ne düğünü bu?"

"Bizim, bir ay sonra düğünümüz var." Çağlar kolunu Gülşah'ın omzuna sardı ve saçlarına bir öpücük kondurdu. Dudaklarım iki yana açıldı. "Çok sevindim. Ama bir ayda her şey nasıl yetişecek ki?"

"Ben de diyorum iki ay sonra olsun diye ama beyefendi biraz aceleci. Senden onu rica edecektim. Bana yardımcı olabilir misin?" Hevesle başımı salladım. Bu tasarlama işlerine bayılırdım. "Olur olur, bayılırım bu işlere."

Yanımda Ali bir şeyler demişti ama anlamamıştım. İstemsizce ona dönerken onunda bana bakmasıyla cin çarpmış gibi anında önüme döndüm. En sonda kısık sesle güldüğünü duydum.

Yemeklerimizi yedikten sonra, Gülşah ve Çağlar işleri olduğunu söyleyip ayrılmışlardı yanımızdan. Şu an boş yolda lokantanın ilerisindeki otoparka doğru yürüyorduk. Bugün Emre'ye yapışıp bir yere gitmesine izin vermemliydim. Şimdilik yalnız kalmaya hazır değildim. Ben hazır olsam kalbim olmazdı.

Arabaya gelince gözlerimi Emre'ye çıkardım, binmeden bekliyordu. "Binsene." Bana baktı, sonra döndü Ali'ye çevirdi gözlerini. Bir şey demeden arabaya binmesiyle derin bir oh çektim.

"Nereye gidelim?" Omuz silktim. Farketmezdi. "Beni Cumhuriyet caddesinde bırak. Siz ne yapıyorsanız, yapabilirsiniz." Dehşetle Emre'ye döndüm. Beni bu savaşta yalnız bırakamazdı. "Emre, nereye böyle?"

"Arkadaşlar çağırdı." Düşün! Emre'yi göndermemenin yolunu düşün! "Ne yani onlar arkadaşında biz değil miyiz, bizi bırakıp onlara mı gideceksin?" Manipüle edici bakışlarımla bakıyordum. Şaşkınca bana baktı. "Sizi terketmiyorum sakin ol, iki üç saat oturup kalkacağız." Kısa bir an Ali'ye baktı ve alaylı gülüşüyle tekrar bana döndü. "Ayrıca beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum."

Ali'nin yüz tipini aşırı merak ediyordum ama gözlerim ona bakmamaya yemin etmiş gibiydi. "Aman be, defol git. Çok meraklıyım sanki sana."

Dayanamayıp göz ucuyla şoför koltuğuna baktım. Dirseğini camın kenarına yaslamış eli çenesindeydi, diğer eli de direksiyonu tutuyordu. Ben bu adamın her şeyine bu kadar düşmek zorunda mıydım?

Sana Nerden Rastladım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin