on üç

2.6K 222 193
                                    

Artık sen benim canımsın,
Canlı kalan tek yanımsın.

Gözlerim aynadan kendimi süzdü. Tam, iş kadını tipi vardı. Bu düşünceyle dudaklarımda ufak bir gülümseme oldu. Daha fazla orda durmamak ve geç kalmamak adına dış kapıyı açtım ama açtığım an geri kapattım. Kurs belgelerimi unutmuştum. Hızlıca onları da toparlayıp çantama koydum. Şimdi hazırdım.

Kapıda ayakkabılara kaydı gözlerim. Spor ayakkabı giysem ne olurdu sanki? Bir şey olmazdı bence. Rahatlığa her zaman önem vermek en iyisiydi. Kısa sürede dışarı çıktım.  "Günaydın fıstık."

Gelen tanıdık sesle karşıma baktım. Yolun karşısında arabasına yaslanmış elleri cebinde uzun kirpiklerinin ardından beni izliyordu. O bana az önce fıstık mı demişti? Kısa bir an nefesim sekteye uğrarken yüzüme bir gülümseme kondurdum. "Günaydın."

Konuşmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. Bu sürede üniversiteden ayrılmıştım. Ve gerçekten omuzlarımdan kocaman bir yük kalkmıştı. Şaka gibi, dört yılımı ani bir kararla silip atmıştım. Şimdi ise Ali'nin arkadaşı Çağlar'ın, çalıştığı yayınevine gidiyordum. İş imkanının geniş olduğunu söylemişti.

"Senin üniversitede olman gerekmiyor mu?" Dişlerini göstererek güldü. "Dersim öğleden sonra, sana eşlik etmek istedim." Arabadan sırtını ayırıp kapıyı açtı. Gülümserken teşekkür edip açtığı kapıdan arabaya oturdum. Kapımı kapatıp kendi tarafına geçerken emniyet kemerimi bağladım. "Heyecanlı mısın?" Dudaklarımın arasından küçük bir nefes alıp elimi kalbimin üzerine koydum. "Ay, çok hem de." Bu hareketime güldü. Herkese mesafeli olup sadece benimleyken böyle çok gülmesi o kadar hoşuma gidiyordu ki... Kendimi özel hissetmeme sebep oluyordu.

Kısa denebilecek bir yolculuktan sonra karşımdaki iki katlı binaya baktım. İçimden bildiğim tüm sureleri okuyordum ama gerginliğim biraz olsun azalmıyordu. İçeri girdiğimizde nazikçe kolumdan tutup bir odaya girdi ve arkasından beni de soktu. Masanın başında Çağlar bize gülümseyerek ayağa kalktı ve Ali ile selamlaştılar.

"Hoşgeldiniz, nasılsın Rumeysa?"

"İyiyim Çağlar, sen nasılsın?" Tekrar sandalyesine otururken aynı karşılığı verdi. "Gülşah nasıl?" Sahte bir sıkıntıyla oflarken güldü. "Tanıştığınız günden beri sürekli seninle buluşmayı istiyor. Başımı beynimi yedi gidelim, diye." Gülümserken Gülşah'ın sıcakkanlılığına bir kez daha imrendim.

Keyifli bir sohbetten sonra bizi yayınevinin editörüne götürdü. Biraz olsun dağılan gerginliğim tekrar kendini gösterirken içimden sakin ol telkinleri veriyordum.

Editör, Çağlar ve Ali ile selamlaştıktan sonra bana döndü. Yirmili yaşlarının sonlarında, uzun boylu bir adamdı. "Çağlar'ın bahsettiği hanımefendi sizsiniz galiba, ben Yağız." Elini sıkıp kendimi tanıttıktan sonra tekrar oturup kurstan aldığım belgelere göz atmasını bekledik. Lütfen bir sorun çıkmasın, lütfen.

"Güzel, iş deneyiminizin olmaması küçük bir sıkıntı aslında ama bir başlayalım isterseniz. Azimli birisi olduğunuz CV'nizden belli oluyor. Yarın başlayabilirsiniz. Yayınevinden bahsedecek olursam, çalışma saatleriniz, sabah 09.00'da başlıyorsunuz, akşam 07.30'da çıkabilirsiniz. Benimle birlikte biri baş editör olmak üzere on iki editör mevcut. Herhangi bir sorunda on iki kişiden birine gidebilirsiniz. Sizinle birlikte dokuz çevirmenimiz var. İki tane de video kanalımızdaki videoları çeviren çevirmenimiz var. Kendinize ait küçük bir odanız olacak. Maaş konusuna gelirsek, tam bir maaş belirleyemeyiz bir kitabın satılma oranına göre değişir ama bildiğiniz dillerde çok fazla kitaplar var. Az bir maaş olmayacağından sizi temin ederim. Diyeceklerim bu kadar, sorunuz var mı?"

Sana Nerden Rastladım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin