yirmi dört

1.7K 149 46
                                    

Tut elimi burdan gidelim,
Olmaz demeden dinle beni bi'

İnsanlar uykudan uyanınca karşılarında sevdiği bir insanı gördüklerinde bir anda gelen heyecanla saçmalama olasılıkları fazlasıyla yüksekmiş.

Henüz uykudan yeni uyanmış, gözlerimi açmaya bile vakit bulamadan hatırladığım bu saçma bilgiyle kafamı altımdaki yastığa sürttüm. Eğer Ali uyanmışsa saçmalamamak için içimden kendime sakin ol telkinleri veriyordum. Heyecanlanacak bir şey yoktu sonuçta değil mi?

Belki de hayatımda uyuyabileceğim en güzel uykuyu uyumuştum bu gece. Gözlerimi huzurla açtığımda karşılaşacağım manzaranın farkındaydım. Telaşsızca araladım, göz kapaklarımı.

Sırtımı Ali'ye dönmüştüm. O da benimle dönüp tek kolunu belime sarmıştı, diğer elini de yastığın altına sokmuştu. Dün gece bahçede buz tutan ayaklarım sıcacık olmuştu, içim gibi... Onu uyandırmamaya özen göstererek kollarının arasından çıktım. O kadar derin uyuyordu ki farketmemişti bile. Gece doğru düzgün uyumamasından dolayı olmalıydı.

Lavaboya girip işlerimi hallettim ve odadan aldığım kıyafetleri giydim. Siyah eşofmanları valizimin üzerine bırakıp mutfağa girdim. Boğazımda hafif bir ağrı vardı. Mutfak boştu, Züleyha hala da hâlâ uyuyor olmalıydı. Önce çaydanlığa su koyup ısınmasını bekledim. Daha sonra balkon kapısının yanında poşetle duran patatesi görünce kızartma yapmaya karar verdim. Su ısınana kadar patatesleri soyup kızartmaya başladım. Düne göre kendimi çok daha enerjik hissediyordum.

Galiba yol yorgunluğu dedikleri şey buydu. Çayı da demleyip dolaptan kahvaltılıkları çıkardım. Özenle masaya taşıyıp kızaran patatesleri tabağa aldım. Tam o sırada mutfağa giren Züleyha hala mahçupca gülümsedi. "Günaydın, zahmet etmeseydin kızım. Hay Allah, misafire kahvaltı hazırlatmak-" sözünü kestim. "Hayır, hayır. Böyle düşünme, ne misafiri ayrıca?" Samimiyet akan gülüşüyle, "Doğru sen de artık bizden birisin." dedi. Tamam, bu bir miktar utandırmıştı.

"Hadi sen git Ali'yi uyandır. Ben de çayları doldurayım." Başımı sallayıp bir saat önce girdiğim odaya tekrar girdim. Bıraktığım gibi uyumaya devam ediyordu. Güldüm. Çok masum gözüküyordu. Yatağa oturup kolunu hafifçe sallayıp fısıldadım. "Ali, uyan hadi." Hiçbir tepki alamayınca kafamı biraz daha yüzüne yaklaştırdım. "Alii, kalksana ya." Kolunu biraz daha hızlı salladım. Hâlâ hiçbir şey yoktu.

Bayılmış olma ihtimali kaçtı?

Nefes alıyor mu, diye yüzünü yakından inceledim. Yavaşça dudakları aralandı. "Öpmen gereken kısımdayız." Yüzümü geri çekip alık alık suratına baktım. Uyanık mıydı?

"Ne?" Ağzımdan sadece bu çıkabilmişti. Gözlerini açıp bıkkınca bana baktı. "Hani olur ya, çağırırsın çağırırsın uyanmaz. Sonra öpersin falan." Göz devirip ayağa kalktım. "Ay Ali, senin şeylerini hiç şey yapamayacağım." Cümlenin özeti şey arkadaşlar, evet. Güldü. "Neylerimi ney yapamayacaksın?" Gözlerim kısıldı. Odadan çıkarken arkamı döndüm ve dil çıkarıp mutfağa gittim. Arkamdan gülüşünü duyarken benim dudaklarımda da bir gülüş belirmişti.

***
Araba evimin önünde durunca gülümseyerek Ali'ye döndüm. "Teşekkür ederim. Hayatımın en güzel günlerinden üçüydü." Kurduğum cümleye kendim de güldüm. Züleyha halanın çiftliğinden ayrılmış tekrar İzmir'e dönmüştük. Diğer iki gün -çok şükür- kötü hiçbir şey olmamıştı.

Uzanıp yanağımı sulu sulu öptü. Bunu başka birisi yapsa sinir olurdum ama o yapınca tatlı geliyordu. Gözlerimi kapatıp güldüm. "Gidiyorum o zaman." Hüzünle bana bakıp bebek gibi alt dudağını büzdü. "Ama ben çok alıştım sana." Sesi o kadar masum çıkmıştı ki...

Sana Nerden Rastladım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin